Dünyanın en büyük grubu; popun zirvesine çıktı, şöhreti yeniden tanımladı ve geleneksel erkekliğe meydan okudu. Tüm bunların ardında, 20’li yaşlarında olan gençler var.
Çeviri: @mykookieheartu, @happinessforjin, btsforarmy.tr
Şükran Günü’ne benzeyen bir Chuseok sabahı (Kore Hasat Festivali) ve BTS üyeleri normalde bunu aileleriyle, geleneksel pirinç keki çorbası olan tteokguk yiyerek geçirirlerdi. Bunun yerine Jin, SUGA, J-Hope, RM, Jimin, V ve Jungkook çalışıyor. Pratik yapıyorlar. Koreografilerini geliştiriyorlar. Birkaç gün içinde, dünyanın en büyük müzikal gösterisini, bu yılın ilk bölümünü prova yaparak geçirdikleri devasa turnenin yerini almak zorunda olan canlı yayın konserlerinde sahneleyecekler. Şu anda Seul’deki Big Hit Entertainment genel merkezinde, kendi inşaa ettikleri evde, çoğunlukla siyah-beyaz giyinmiş, sorularıma cevap vermeye hazır oturuyorlar. Bu konuda kibarlar. Ve biraz da uyku sersemi.
Bu makale için onlarla konuşmayı bitirmeden önce BTS, Billboard Hot 100‘de 1 numaralı ve 2 numaralı şarkılara sahip olacak. Bu, listenin var olduğu 60 küsur yılda yalnızca birkaç kez elde edilmiş bir başarı. Bir sonraki albümleri BE‘nin piyasaya sürülmesine haftalar kaldı ve albüm, şarkı listesi ve mesajı hakkındaki spekülasyonlar, internette her tarafa yayılmış durumda. BTS, en basit söylemle, çok büyük.
Dünya hakimiyetiyle ilgili, dostluğu gerçekten güçlendirebilen bir şeyler var. BTS üyeleriyle bağlantı kurarken aklıma gelen şey, onların birbirleriyle olan rahatlık düzeyleri. Gerginliğin; röportaj bir çevirmen aracılığıyla Zoom üzerinden yapılıyor olsa bile, kendini gösterme yöntemi vardır. Burada hiç gerginlik yok. Aile ortamı gibi rahatlar. Kolları birbirlerinin omuzlarında uzanıyor, birbirlerinin kollarını çekiştiriyor, birbirlerinin yakalarını düzeltiyorlar. Birbirleri hakkında konuştuklarında, bu nezaket ile oluyor.
J-Hope, “Jimin’in, sahne için özel bir tutkusu var. Gerçekten performans hakkında düşünüyor ve bu anlamda ondan öğrenecek çok şey var.” diyor.
Başardığı her şeye rağmen, hala elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, iyi özellikler katıyor ve bunun için onu gerçekten alkışlamak istiyorum.
Jimin, “Benim hakkımda tüm bunları söylediğin için teşekkür ederim.” diye cevap veriyor.
Jimin; “pek çok kişi tarafından sevildiğini” açıklayarak ve onu, en iyi arkadaşlarından biri olarak tanımlayarak, dikkatini V‘ye çeviriyor. SUGA; Jimin ve V‘nin grup içinde en çok kavga edenler olduğunu paylaşarak araya giriyor. V, “3 yıldır kavga etmedik!” diye yanıtlıyor.
Bana, bu durumun artık en büyük ve en küçük üyeler olan Jin ve Jungkook için geçerli olduğunu söylüyorlar. Jimin, “Her şey bir şaka olarak başlıyor, ama sonra ciddileşiyor.” diyor.
Jin, bunu kabul ederken; olayın nasıl geliştiğini açıklıyor: “’Neden bana bu kadar sert vurdun?’ diyorum, Jungkook da ‘O kadar sert vurmadım.’ diyor.”
Ve sonra birbirlerine vurmaya başlıyorlar, ama o kadar da sert değil.
Kariyerlerinin başından beri BTS; sanatsallıklarına, performanslarına ve müzik videolarına kesin bir güven gösterdi. BTS adı; “Bulletproof Boy Scouts” (Kurşun Geçirmez Erkek İzciler) anlamına gelen “Bangtan Sonyeondan” anlamına geliyor. Fakat İngilizce konuşulan pazarlarda popülerlikleri arttıkça kısaltma; Big Hit‘in, “mevcut gerçekliklerine razı olmayan ve bunun yerine kapıyı açıp büyümek için ilerleyen gençleri simgeleyen” olarak tanımladığı “Beyond The Scene“ (Sahnenin Ötesinde) anlamına gelecek şekilde yeniden uyarlandı.
Ve birbirlerine olan sevgileri, hayatlarındaki ve şarkı sözlerindeki savunmasızlıkları ve duygusal açıklıkları; kendilerini ve akranlarını tüm o çılgın ve aralıksız onaylama ve ton polisliğine zorlayan Amerikan çocuklarından daha olgun ve maskülen olan bana darbe vuruyor. Bu, geleceğe benziyor.
“Erkekliğin belirli duygularla, özelliklerle tanımlandığı bir kültür var. Bu ifadelerden hoşlanmıyorum.” diyor SUGA.
Erkeksi olmak ne anlama geliyor? İnsanların koşulları günden güne değişir. Bazen iyi durumdasındır, bazen değilsindir. Buna dayanarak, fiziksel sağlığın hakkında bir fikir edinirsin. Aynı şey zihinsel olarak da geçerlidir. Bazı günler iyi durumdasındır, bazen değilsindr. Çoğu insan, sanki bu sizi güçsüz bir insan yapacakmış gibi, ‘zayıf ‘ olmadıklarını söyleyerek iyi gibi davranıyor. Bu, bence doğru değil. Fiziksel durumunuz çok iyi değilse, insanlar zayıf bir insan olduğunuzu söylemez. Zihinsel durum için de aynı olmalı. Toplum daha anlayışlı olmalı.
Bu sözleri Ekim 2020’de, COVID-19’dan sadece zayıfların öldüğünü iddia eden bir lidere sahip ülkemdeki evimden duyduğumda, kulağa yine gelecek gibi geliyordu.
BTS’i şu an tanımayı düşünüyorsanız, bu kadar çok içerik karşısında bunalmış hissetmeniz doğal. Bu birazcık, tam şu anda “Marvel Comics’in neyle ilgili olduğunu görelim bakalım.” demek gibi.
Stream çağında BTS, 14 albümle 20 milyondan fazla fiziksel birim sattı. Çok albümlü konsept döngüleri (The Most Beautiful Moment in Life, Love Yourself ve Map of the Soul), birden fazla tam albüm ve mini albüm olarak ortaya çıktı. Samsung dahil olmak üzere, birçok markayla işbirlikleri var. “BTS Universe” adında bir dizi kısa film ve müzik videosu ve BT21 adında, cinsiyet ayrımı gözetmeyen avatarlarla temsil edildikleri animasyonlu bir evrenleri var. ARMY olarak bilinen hayran kitleleri ise, başlı başına küresel bir kültürel hareket.
İlk İngilizce teklileri ve ilk Amerikan 1 numaraları olan “Dynamite”; saf, mutluluk verici bir pop. Parlak ve neşeli. Onları, akranlarının çoğundan ve onlardan önce dünya çapında ün kazanan birçok pop sanatçısından ayıran şey, daha önce yaptıklarıydı. Tüm o parlaklığın ve beat’lerin altında her zaman, insan duygusunun gözü kara bir incelemesi var. Sözleri toplumun geleneklerini sorguluyor ve hatta onları kınamaya çalışıyor. BTS’in Haziran 2013’teki ilk çıkış single’ı “No More Dream”; Güney Kore’de okul çağındaki çocukların uyumlu ve başarılı olmak için karşılaştıkları yoğun baskıyla ilgili. SUGA‘ya göre, gençlerin ruh sağlığı ile ilgili sözler, Kore pop müziğinde pek yoktu.
Hayaller, umutlar ve sosyal meselelerden bahseden şarkıları dinleyerek büyüdüğüm için müzik yapmaya başladım. Müzik yaparken bunları konuşmak, bana doğal geldi.
SUGA‘nın müzik yapma konusundaki ilk tutkusu, bir grupta yer almayı kesinlikle içermiyordu. Yaklaşık 10 yıl önce, Güney Kore’nin 4. büyük şehri olan memleketi Daegu’da, Gloss adıyla yeraltı rap parçalarını kaydetmeye; Hitman Bang olarak bilinen söz yazarı ve yapımcı Bang Si Hyuk‘un ilk çalışmalarını dinleyip, onlardan öğrenmeye başladı. Bang, Big Hit Entertainment‘ın kurucusu ve CEO’su. 2010 yılında, henüz lise öğrencisi olan SUGA, yapımcı ve rapçi olarak Big Hit‘e katılmak için Seul’e taşındı. Sonra Bang ondan, Big Hit‘in yeni üyeleri RM ve J-Hope ile bir hip-hop hareketi olarak tasarlanan gruba katılmasını istedi. Çocuklar buna, gelişimlerinin “1. sezonu” diyorlar.
RM, “O zamanlar şirketin, bizimle ne yapacağını tam olarak bildiğini sanmıyorum. Temelde sadece bize izin verdiler ve bazı dersler aldık. Fakat aynı zamanda tamamen sakinleşip müzik yaptık.” diyor.
Sonrasında işler daha da yoğunlaştı. Aile, bazen kazara büyüdü. V, bir Big Hit seçmesine Daegu’dan katılan arkadaşına moral vermek için onunla gitti ve bu görüşmelerde seçilen kişi oldu.
Jungkook; RM‘in rapinden etkilendiği için Big Hit‘e karar vermeden önce, yetenek şovu “Superstar K”in ardından çok sayıda eğlence şirketinden teklifler alarak, avlanma çılgınlığına imza attı.
Busan’daki okulunda 9 yıl boyunca dans eden bir öğrenci ve sınıf başkanı olan Jimin, öğretmeninin emriyle seçmelere katıldı.
Ve sonra Jin; söylediğine göre, sokakta keşfedildi.
Ben sadece okula gidiyordum. Şirketten biri bana yaklaştı ve ‘Ah, böyle görünen birini ilk kez görüyorum.’ dedi. Benimle bir toplantı yapmayı önerdi.
J-Hope, “2. sezon, resmi olarak sıkı bir eğitim aldığımız zamandı. Dans etmeye başladık ve grubu oluşturmamızın böyle başladığını söyleyebilirim.” diyor.
Gündüz okul, gece eğitim. “Ders sırasında uyurduk.” diyor V.
J-Hope ise, “Dans stüdyosunda uyurdum.” diye karşılık veriyor.
Hitman Bang, baskıyı nispeten düşük tuttu ve çocukları, kendi müziklerini yazmaya ve üretmeye, şarkı sözlerinde duyguları konusunda dürüst olmaya teşvik etti. SUGA; toplumu inceleyen bir şarkı olmadan, hiçbir BTS albümünün tamamlanmayacağını söylüyor.
Yine de, yeni albümleri “BE” için bunu bir kenara bırakıyorlar. Bunun bile, zihinsel sağlıkla ilgili daha büyük bir amacı var: Grubun ana rapçisi RM, “Bu albümün, sosyal sorunları eleştiren şarkılar içereceğini düşünmüyorum. Şu anda herkes çok zor dönemlerden geçiyor. Bu yüzden, bu kadar agresif şarkılar olacağını sanmıyorum.” diye açıklıyor.
COVID-19’un yeni kuralları, buraya bizzat gelip BE‘yi tanıtamayacakları anlamına gelse de; 1 numaralı ilk şarkıları, pandemi sayesinde olmuş olabilir. RM, “COVID-19 olmasaydı, ‘Dynamite’ olmazdı.” diyor.
Bu şarkı için kolay, sade ve pozitif gitmek istedik. Derin titreşimler veya gölgeler gibi değil. Sadece yumuşak davranmak istedik.
Jin de aynı fikirde.
Hayranlarımıza şifa ve teselli mesajı iletmeye çalışıyorduk. Dynamite’ı yayımlarken, aslında planımız dünya hakimiyeti değildi. Dünya hakimiyeti bazen oluyor. Anlarsınız ya.
“MAP OF THE SOUL ON:E”, grubun online hayran topluluğu platformunda yayımlandı ve 191 ülkeden, nerdeyse 1 milyon izleyici sayısına ulaştı. Çocuklar, devasa olmak hakkında düşünmeyi denemediklerini söylüyorlar. J-Hope, “Canlı yayın olduğunu bildiğim için biraz daha gergindim. Doğrusu, stadyumda performans sergilerken daha az gergin hissediyorum.” diye ekliyor. Jin, gülümseyerek, “J-Hope, stadyumda performans sergilemek için doğmuş.” diyor.
Konser başlığında, sondaki N ve E arasına iki nokta üst üste konulmuş, ki bu da onu “MAP OF THE SOUL ON:E”a benzetiyor. Gece 03:00’de ofisimde işimi yaparken ve dış sesleri engelleyen kulaklığım ve demli kahvemle yayını izlerken, gerçekten çok fazla “MAP OF THE SOUL ON:E” izliyorum hissi verdi. Kasıntı ayyaş “Dionysos”tan, emo trapli içgözlemsel “Black Swan”a kadar, 4 devasa sahnede renk, moda ve tutku patlaması vardı. Ne bir adım, ne bir jest, ne de bir saç teli uygunsuzdu. Şayet gerginselerdi bile, belli etmediler.
Ayrıca “MAP OF THE SOUL ON:E”ın sonunda, BTS‘i gerçekten öne çıkaran şeyleri kapsayan, 2017 yapımı “Spring Day” şarkısının samimi bir versiyonu da vardı. Şarkı görünürde; belirsiz aşk, kayıp ve geçmişe duyulan özlem hakkında. “Bu şarkının gerçekten beni simgelediğini düşünüyorum.” diyor Jin. “Geçmişe bakmayı ve onun içinde kaybolmayı seviyorum.”
Öyle olsun; ama hem müzik videosunda hem de kapak konseptinde, Güney Kore’nin yakın tarihindeki belirli bir olaya karşı inkar edilemez bir gönderme var. “Spring Day”, ülkenin en büyük deniz felaketlerinden biri olan Sewol feribotunun batmasından sadece birkaç yıl sonra yayımlandı. Kötü bir şekilde denetlenen, aşırı yüklü bir feribot, sağa doğru keskin bir dönüşte devrildi. Yüzlerce lise öğrencisi, tekne batarken kamaralarında kalma emrine uydukları için boğuldu. Bazı haberlere göre; Güney Kore hükümeti, aleyhinde konuşan göstericileri aktif bir şekilde susturmaya çalıştı ve Eğitim Bakanlığı, okullarda trajedinin anısına takılan sarı kurdeleleri tamamen yasakladı.
Şarkının, belirli bir üzücü olay hakkında olup olmadığını sordum ve Jin bana, “Dediğin gibi üzücü bir olay hakkında, ama aynı zamanda özlemle de ilgili.” diye cevap verdi.
Şarkı; genç Koreliler’in ve medyanın, bu felaketi unutmamasını sağladı ve dolaylı olarak, o zamanki Başkan Park Geun Hye‘nin suçlanmasına ve görevden alınmasına yol açtı.
Kötü bir şekilde denetlenen, aşırı yüklü bir feribotun, sağa doğru keskin bir dönüşle alabora oluşu; BTS‘in daha da patlamak üzere olduğu ülkenin bir şekilde simgesi olduğunu fark ettiğinizde, bunu onlardan duymayacaksınız demektir.
“Biz yabancıyız. Amerika hakkında ne hissettiğimizi, gerçekten ifade edemeyiz.” diyor V. Ama eylemleri çok şey ifade ediyor. George Floyd cinayeti ve sonrasında yaşanan Amerika’daki protestoların ardından grup; Big Hit Entertainment ile Black Lives Matter‘a –ARMY‘ler tarafından da eşleştirilen- 1 milyon dolarlık bağışı yaptı.
Hayranlar, stan kültürünü büyüleyici bir şekilde tersine çeviriyor: Diğer birçok ateşli çevrim içi hayran kitlesi gibi, rakiplere zorbalık yapmak yerine ARMY‘ler, müziğin olumlu mesajını eyleme geçirdi. Aktivizmleri derinleşiyor. Mikro bağışlarla yağmur ormanlarını yeniden yetiştirdiler, balinaları evlat edindiler, Ruandalı gençler için yüzlerce saatlik dans dersleri finanse ettiler ve dünyanın dört bir yanındaki LGBTQ mültecileri beslemek için para topladılar. Bir nesil öncesi, pop hayranlarının doğum günleri için idollerine oyuncak ayılar veya kartlar gönderdiği; 5 yıl önce ise, bir videonun YouTube izleyici sayısını arttırmak için hashtag satın alındığı zamanlardı. Şimdi ise uluslararası hayran topluluğu “One in an Army”; RM‘in Eylül ayındaki 26. doğum günü için, COVID-19 krizi sırasında kırsal kesimdeki çocukların eğitime erişimini iyileştirmek amacıyla, dijital gece okulları için 20.000 dolardan fazla para topladı. ARMY‘ler, Haziran ayındaki Tulsa Trump mitinginin yüzbinlerce biletini çevrim içi olarak ele geçirildiğinde, 2020 Başkanlık seçimleriyle ilgili konuşmalara bile girmiş olabilirler. Etkinliğe gerçekten gidenlerin sayısı, acınacak derecede düşüktü. Bu birinci sınıf trolleme için, belirli bir kişi veya kuruluş övgü talep etmedi. Ancak BTS hayranlarına, bu miting için “lütfen cevap veriniz” diyen bir video, yüz binlerce görüntüleme aldı. Bu hayran kitlesine hayran olmaktan başka bir seçeneğimiz yok.
İlişkileri etkileyici. RM, “Biz ve ARMY’miz, her zaman birbirimizin pillerini şarj ediyoruz.” diyor.
Bitkin hissettiğimizde, dünyanın her yerinden haberleri, ders programlarını, bağışları ve diğer güzel şeyleri duyduğumuzda, tüm bunlardan sorumlu hissediyoruz.
Müzik, iyi işlere ilham vermiş olabilir. Ancak iyi işler de, müziğe ilham veriyor.
Daha harika olmalıyız. Daha iyi olmalıyız. Tüm bu yapılanlar; tüm bu müzik ve sanatçı şeylerinden önce bizi, her zaman daha iyi insanlar olmak için etkiliyor.
Her bir sadık ARMY‘ye göre, yine de BTS‘i görmezden gelen birileri var. Geçtiğimiz sonbaharda, Tonight Show‘da bir hafta boyunca gruba ev sahipliği yapan Jimmy Fallon da bu insanlardan biriydi.
Genellikle bir sanatçı yükselişte ise, onları vaktinden önce duyuyorum. BTS’te ise, çılgın bir ivmeye sahip olduklarını biliyordum ve onlar hakkında bir bilgim yoktu.
İşte, bana eskiden komik gelen bir düşünce: 9 Şubat 1964’te The Ed Sullivan Show‘un canlı izleyicilerinden bazıları, Beatles‘ı görmek için orada değildiler. Elvis, orduya katılmıştı; Buddy Holly, vefat etmişti ve “Meet the Beatles!”tan önceki ayların 1 numaralı üç albümü; bir Allan Sherman komedi albümü, West Side Story‘nin orijinal müzikal albümü ve Soeur Sourire‘ın “The Singing Nun” albümü idi. Amerika, o an için rock’n’roll’u geride bırakmıştı ve amaçsız ve parçalanmış kültürle, yerine neyi koyacağından pek emin değildi. Genç, makul derecede havalı ve kültürel açıdan bilinçli bir insanın, o haftanın şovuna bir bilet alıp, koltuğuna yerleşip “Broadway müzikali Oliver’dan şarkılar ve banço ustası Tessie O’Shea’yı getirin.” dediğini hayal etmek mümkün.
İçgüdü, o adama gülmek! Ve bu, iyi bir içgüdü, çünkü ne kadar da aptalca.
Ama birden, kendini o adam olarak buluyorsun.
Bazen kendi evreninizin yanında, göremeyecek kadar inatçı olduğunuz koca bir evren vardır. Dans etmeyi bitirdiğinizi sandığınız bir ritimle, başka biri için olduğunu düşündüğünüz neşeyle zıplayan renklerle doludur. BTS, şu anda gezegendeki en büyük şey. Fakat onları, özellikle Amerika’da yeni biriyle tanıştırma işi hiç bitmemiş gibi görünüyor. Belki de çığlık atan gençler tarafından sevildikleri ve çığlık atan gençlerin, neredeyse her zaman haklı olduklarını unutacak kadar ataerkil bir toplumda yaşadığımız içindir. Belki de bu, “İngilizce için 1’e bas”mak zorunda kaldığında açıkça sinirden deliye dönen ama kendi yabancı düşmanlığından yeterince utanmayan ülkemdeki kültürel uçurumdur. Belki de, sanki Michael Stipe‘ın 1989’dan önce söylediği tek bir kelimeyi anlamışız gibi, dil engelidir.
Sebep ne olursa olsun; sonuç, bir paradigma değişimini ve pop yüceliğinin tarihi bir anını kaçırıyor olmanızdır.
Eğer BTS, sözlerini duyururken biraz temkinli görünüyorsa -belki de tarihteki diğer büyük pop sanatçılarından biraz daha fazla- çünkü öyle olmak zorundalar. İkinci görüşmemizden kısa bir süre sonra BTS; ABD merkezli Korea Society tarafından, Amerika Birleşik Devletleri ve Kore arasındaki ilişkilerin gelişmesine olağanüstü katkılarından dolayı, General James A. Van Fleet Ödülü‘ne layık görüldü. RM; kabul konuşmasında, “İki ulusun birlikte paylaştığı acının tarihini ve sayısız kadın ve erkeğin fedakarlıklarını her zaman hatırlayacağız.” dedi. Görünüşte diplomatik ve zararsız bir açıklama yapmış olabilir. Fakat Kore Savaşı‘nda ölen Çinli askerlerden bahsetmediği için işler pek iyi gitmedi. BTS, Samsung‘un Çin’deki e-ticaret platformlarından kayboldu. Fila ve Hyundai, Çin’de gruba yer veren reklamları çekti. Milliyetçi Global Times gazetesi; onları, Çinli vatandaşların duygularını incitmek ve tarihi reddetmekle suçladı. Ve sosyal medya sitesi Weibo‘da, “BTS, Çin’i küçük düşürdü”, “ülkemden önce gelen idol yok” hastagleri modası başladı.
Üzerlerindeki baskı, hiç de hafif değil.
Dünyanın 1 numaralı pop grubu olsalar; her gün sabahtan akşama kadar sıkıca çalışsalar; on milyonlarca “delice seven hayran”, gezegeni tam anlamıyla kendi adlarına iyileştirerek “delice seven hayranlar” kavramını yeniden tanımlasalar bile, bu adamlar hala, kimlik hırsızı sendromundan muzdarip.
RM, “Maske kompleksi diye bir şey olduğunu duydum. Başarılı insanların %70’inin buna zihinsel olarak sahip olduğu söyleniyor. Temelde şöyle: Yüzünüzde bir maske var ve birinin bu maskeyi çıkaracağından korkuyorsunuz. Bu korkular bizde de var. Ama dediğim gibi, %70’inde var. Yani çok doğal olduğunu düşünüyorum. Bazen bu, başarılı olmanın şartıdır. İnsanlar kusurludur ve bizde bu kusurlara ve arızalara sahibiz. Ve tüm bu baskı ve ağırlıkla başa çıkmanın bir yolu, gölgeleri kabul etmektir.” diye açıklıyor.
Müzik, yardımcı oluyor. J-Hope, “Şarkıları ve şarkı sözlerini yazdığımızda, bu duyguları inceliyoruz. Bu durumun farkındayız ve bununla duygusal olarak ilişki kuruyoruz” diyor.
Ve bu yüzden, şarkı yayımlandığında onu dinliyoruz ve bu şarkılardan teselli alıyoruz. Bence hayranlarımız da bu duyguları hissediyor, hatta belki bizden daha fazla. Ve bence, birbirimiz üzerinde olumlu bir etkimiz var.
Boş zaman ve Çin Dışişleri Bakanlığı resmi bir açıklama yapmadan özgürce konuşma hakkı dışında feda ettikleri bir şey varsa, o da aşk hayatları. İlişkiler hakkında; “Biriyle çıkıyor musunuz?”, “Zamanınız var mı?” ve “İzin var mı?” gibi genel sorular sordum ve hepsinin cevabı çok açıktı: “Hayır!”
Jungkook, “Bizim için şu an en önemli şey uyumak” diye vurguluyor. Ardından SUGA, “Koyu göz altı torbaları mı görüyor musunuz?” diyor.
Göremiyorum, çünkü yoklar! Çünkü ciltleri, aramızda okyanus olmasına rağmen, Zoom üzerinden dahi kusursuz.
Yani hiç kimseyle -en azından halka açık bir şekilde- romantik bir ilişkileri yok. Eğer güçlü bir ilişki varsa, o da serüvenlerine rehber olan Big Hit ile olandır. “Şirketimiz 20-30 kişiyle başladı, ama şu an yüzlerce çalışan var.” diyor RM.
Hayranlarımız ve müziğimiz var. Yani korumamız ve sorumlu olmamız gereken çok şey var. Yetişkin olmak bu olsa gerek.
Ayrıca RM, “Aşk hayatımız —haftanın her günü, 24 saat— dünyadaki tüm ARMY’lerle birlikte.” diye ekliyor.
Ortalama bir pop müzik hayranı tarafından hemen tanınmayan her şeyi zımparalamaya kararlı bir dünyada, konu Kore kültürünü tanımaya gelince BTS, elinizi tutmak istemiyor. Fallon ve the Roots ile Tonight Show haftalarının birinde gecenin ilk şarkısı, sevindirici ama beklenen şekilde “Dynamite” olsa da, ikinci performanslarında bazı şanslar yakaladılar.
Los Angeles’ta yaşayan, 33 yaşındaki BTS hayranı bir arkadaşım şöyle anlattı: “Sergiledikleri ikinci performans IDOL şarkılarıydı. 2018’te çıkan albümleri Love Yourself: Answer’dan. Ve kendi Koreli kimliklerini kutladılar. Seul’deki Gyeongbokgung Sarayı’nda performans sergilediler. Hanbok olarak adlandırılan geleneksel kıyafetlerden esinlenilmiş sahne kıyafetleri giydiler. Neredeyse tamamen Kore’ye özgüydü. Bu yüzden süper yıkıcı hissettirdi. Fan olarak bunu, ‘Dynamite, bir davetti ve bu biziz. Bu da, evimiz’ diyorlar gibi okudum.”
“İnsanlar anlamayacak diye biraz endişem vardı.” diyor Fallon.
‘Burada İngilizce hiçbir şey yok.’ gibiydim. Ama gördüğünüz şey, saf yıldız gücü . Saf yetenek. Hemen, ‘Ah bu her şey’, diye düşündüm. Bu kadar güçlüyse, dilin ötesine geçer.
21. yüzyıldaki Amerikan popüler müziği; Allan Sherman, Leonard Bernstein, Stephen Sondheim ve Singing Nun‘ın (şarkı söyleyen rahibe), 1 numaralı yer için savaştığı o dönemkinden daha parçalanmış. Beatles‘ın ortaya çıkmasına yardım ettiği monokültür, son nefesini verdi. Her birimiz kendi özel radyo istasyonumuzun program direktörüyüz. Geçmiş alışkanlıklarımızın ve stream hizmeti algoritmalarımızın, istediğimize yakın bir şey sunmasına izin veriyoruz. Bu harika, ama büyük anların kulağımızı ıskalayıp geçebilmesi dışında. Her birimiz, ebeveynlerimizin bizim yaşlarımızda olduklarından daha fazla bilgili olsak bile; çağı tanımlayan, bazı mükemmel şeyleri kaçırabiliriz. Özellikle radyo, Spotify Haftalık Keşif programımızsa veya üniversitede tişörtlerini giydiğimiz gruba dayanan Pandora kanalıysa.
Prime time bir Netflix eğlencesiyse ve Tonight Show saati, gece yatmadan bir bölüm daha izlemek için harcanıyorsa, o anlardan birinin bizi es geçmesine neden oluruz. Ama yapmamalıyız. Fallon, “Dürüst olmak gerekirse, BTS ile yaşadığımızın tarih olduğunu düşünüyorum.” diyor. “Tonight Show’a başladığımdan beri gördüğüm en büyük grup, kesinlikle.”
The Beatles‘ın ve kelimenin tam anlamıyla Amerika’da ortaya çıkacak dünya çapındaki diğer tüm heyecan verici sanatçıların aksine, BTS‘in özellikle zahmete girmesine gerek olmayan küçük bir ayrıntı da var. Onlar, tüm dünyada çok büyükler. Her üyenin ortak olduğu Big Hit Entertainment‘ın halka arzı sayesinde, şimdi hepsi inanılmaz derecede zengin. (Hitman Bang, milyarder olan ilk Güney Koreli eğlence kralıdır.)
Bu kadar yükselişte olan bir pop grubuna, gerileyen bir kültürün ne faydası var?
“Sanatçı olmayı hayal ettiğimde pop dinledim ve Amerika’daki tüm ödül törenlerini izledim. Başarılı olmak ve ABD’de başarılı olmak, elbette bir sanatçı olarak büyük bir onur.” diyor SUGA. “Bununla gurur duyuyorum.”
Ya onlara tapan ya da onları fark edemeyen bir ülkede patlama yaşıyorlar. Öyleyse, Amerika’da yeterince saygı gördüklerini düşünüyorlar mı? Jin, “Herkesin saygısını nasıl kazanabiliriz?” diye soruyor.
Bizi destekleyen insanlardan saygı görmenin yeterli olduğunu düşünüyorum. Dünyanın her yerinde benzer. Herkesten hoşlanamazsınız ve bence, sizi gerçekten seven insanlar tarafından saygı görmeniz yeterli.
SUGA da aynı fikirde.
Her zaman rahat olamazsın ve bence bunların hepsi, hayatın bir parçası. Dürüst olmak gerekirse; ilk başladığımız andan itibaren, çok fazla saygı görmeye alışkın değiliz. Ama bence bu ister Amerika’da, ister dünyanın başka yerlerinde olsun; biz gittikçe, daha fazlasını yaptıkça, yavaş yavaş değişiyor.
Şüphesiz, bir müzisyene karşı muazzam, açık bir saygı işareti vardır: Grammy. Yalnızca bir kez aday gösterildiler ve o zaman bile, “En İyi Albüm Paketi” içindi. Fakat gelecek yıl için, büyük bir hedefe yöneliyorlar. RM, “Aday gösterilmek ve mümkünse bir ödül almak istiyoruz.” diyor.
Yaşlı başlı, geriye dönük ve Batı odaklı Grammy‘yi; saf irade, yetenek ve sıkı çalışmanın gücü ile günümüzün muhteşem, küresel dünyasına sürüklemek mi? Daha garip şeyler de oldu.
Sanırım Grammy, tıpkı tüm Amerikan yolculuğunun final kısmı gibi, son kısım. Yani evet, göreceğiz.
Recording Academy‘nin onay mührü bir şeydir. Ancak BTS, şimdiden dünyayı fethetti; zorbalarla dalga geçti; bireysel hayranlara, topluca gezegeni kurtarmaya başlayan küçük ve ulaşılabilir aktivizm eylemlerini gerçekleştirmeleri için ilham verdi; kırılganlığa liderlik ederek, toksik erkekliğe meydan okudu ve bu arada, akıl almaz derecede zengin ve uluslararası idoller oldular.
Grammy‘nin dikkatini verip vermediği; bir Ed Sullivan seyircisinin, 1964’te o gece görmeyi umduğu şey kadar önemli. BTS, çoktan kazandı.
Kaynak: Esquire
Güney Kore’de sanat hayatı başta olmak üzere, makale türüne girebilecek her içerik bu kategoride.