Merhabalar ^^
Eskileri karıştırıyordum da, son köşe yazını Haziran’da yazmışım, üstünden tam 4 ay geçmiş.
Çok az kişi biliyor olmalı ama bu yaz tatilinde tek başıma gideceğim için, her evresiyle kendim ilgilenmek zorunda olduğum bir Kore tatili mevzusu vardı. Hazırlanma süreci, üstüne seminerim… Zorlu bir yaz dönemiydi. Her şey hazır, D-day’leri sayarken, ülkemizdeki iç acıtan olaylar sonrası personel izinlerinin iptaliyle o kadar uğraştığım uçak biletlerinden konaklamalara kadar her şeyi tek tek kendi ellerimle iptal etmek zorunda kaldım. Travmaydı. Maddi, manevi zor bir yaz geçirdik. O nedenle gecikmeyi mazur görün, şirin mi şirin fırından yeni çıkmış yeni paketim ile geldim kendimi affettirmeye ?? Peki başlayalım mı artık?
Serinin bir önceki yazısında Kore’ye gönderdiğim son postayı tanıtmıştım. Birazdan inceleyeceğiniz bu kutu o postaya karşılık geldi. Bizim Kore versiyonumuz minik Se Ryeong‘u hatırladınız mı?
Gelenleri Koreli arkadaşlarıma gösterdiğimde, “Orta okul öğrencisi mi? Kore’de böyle cool ortaokul öğrencisi de mi varmış?”, “Ooo! Baya duyarlı bir çocukmuş”, “Hepsi çok tatlı” gibi çok hoş yorumlar geldi, sizin yorumlarınız nasıl olacak, çok merak ediyorum.
Gelenekselleşen Ptt süreci: 30 Eylül’de aldım paketi, tam 15 günde ulaştı elime! Çok ideal bir süre. Fakat bu zamana kadar hiç karşılaşmadığım bir şey oldu, gümrük parası! Daha da enteresanı 60 kuruş olması 😀 Bu zamana kadar ödediğim en komik Ptt ücretiydi sanırım, görevli amca bile güldü. Aşağıdaki iki fotoğrafı Se Ryeong gönderdi, onun Korea Post sürecinden ^^
Bu ise benim Ptt’de çektiğim fotoğraf! Aradaki 297 fark bulun lütfen ? Kargo/posta gönderiyorsanız ezilmeyi, büzülmeyi, kırılmayı her şeyi göze almalısınız. Yurtdışınaysa postanız, uzun mesafe olduğundan bir tık daha hırpalanmış geliyorlar. Tamam herşey kabulüm de o kutu o renge nasıl döndü? ? Sanki soru işaretleri görüyorum, evet haklısınız normalde posta insanlara gelir, postanın ayağına gidilmez. Ama eminim siz de benim yerimde olsanız aynısını yapardınız. Posta şehir sınırlarından girdiği gün damladım Ptt’ye, yine ortalığı kattım karıştırdım buldum kutuyu! Olumsuz içerikli davranışlar arkadaşlar, postanelerde denemeyiniz ^^
Abartmış mıyım acaba bilmiyorum, her evreyi fotoğraflamışım. Arka arkaya koysam video olacakmış tüm süreç 😀 Birinden terlik yemeden açıyorum artık kutuyu ^^
Kore için kozmetiğin ne anlama geldiğini benden çok daha iyi biliyorsunuzdur. Se Ryeong da makyaj malzemesi kullanıp kullanmadığımı sordu. Sık sık geliyor bu soru. Makyaj malzemesindense Kore’ye dair bir şeylerin beni daha mutlu edeceğini söylüyorum ben de hep, kullanmıyorumun kibarcası bu ^^ Se Ryeong da orta yolu bulup bu aloe veralı jeli göndermiş. Üstlerine notlar bırakmaları çok hoşuma gidiyor, her işlerinde çok özenliler ?Notta dolapta tutmamı, öyle yapıp kullanırsam daha ferahlatıcı olacağını yazmış.
Yine bir mektup klasiği, ülkenin bozuk paraları! Bildiğiniz gibi Güney Kore’nin para birimi “won“. Arkalı önlü her halleriyle fotoğrafladım, inceleyiniz efenim. Tatile hazırlık sürecinde paralarıyla çok uğraştığımdan mıdır bilmiyorum, artık bozuk paralara hediye gözüyle değil mali değerleriyle bakmaya başladım. Mesela aşağıdaki 500 won 1.40 tl’ye karşılık geliyor (şu an için). Ülkemiz güzel diye tatil için burayı tercih ettiklerini düşünüyordum ama ucuz olması da bir sebepmiş demek. Bizim açımızdan olaya bakacak olursak, Kore tatili önündeki bir engel de ülkenin bize göre çok pahalı kalması oluyor. Yazın iliklerime kadar hissettim onu zaten 🙁
Ve gelelim benim için bu postanın favorisine. 2 adet Korece okuma-yazma pratik kitabı. Beni tanıyanlar kitapları görünce önce bir kahkaha patlatıyor, yaş kemale erdi malum. Ama biraz inceledikten sonra tatlılıklarına yenik düşüyor herkes. 12 yaşında bir çocuktan, yaşıtınız birinden beklediğiniz mantığı bekleyemezsiniz. Ama bu nasıl saf (duru) bir harekettir! “Korece çalışmana yardımcı olacaklar haha!” yazıyor notta ^^ Elime alıp sırıta sırıta saatlerce karıştırdım kitapları. Bu yüzden bu postanın yıldızları kendileri ^^
İlki bir atasözleri kitabı. “Günde 10 dakika atasözü yazma” yazıyor kitabın üstünde. İçinde ise her sayfada açıklaması ile birlikte verilmiş bir atasözü var ve üstte verilmiş atasözlerini, alta birkaç kez sizin yazman bekleniyor. Evet, aklınızdan geçen doğru. Bildiğiniz 5-6 yaş seviyesi el yazısı kitabı, hiç gocunmam ^^
İkinci de yine bir el yazısı kitabı ama bu kitabı elinize alıp yiyebilirsiniz. İçinde sıfatlardan, fiillere aklınıza gelebilecek temel seviyede her Korece kelime fotoğrafları/şekiller ile var. Giriş kısmını okudum da, klasik kitabın tanıtımı yapıldıktan sonra veliler için yazılmış bir kısım var. Çocuğunuzun yazdıklarını kontrol ederkenönce aferin diyip, yanlış gördüğünüzde şöyle yazsak nasıl olur diye yaklaşın diyor. Korece’den soğumasına neden olmayın diye. İlk sayfadaki stickerlardan büyük olanlar kitabın içinde bazı boş şekillere yapıştırılmaları için bırakılmış. Alttaki küçükler ise kitabın içinde her sayfanın sağ üst kısmında içleri boş bırakılmış uğur böceklerine yapıştırmak içinmiş. Veliler için bırakılmış aferin kutuları. Bizim zamanımızda kuyruklu yıldızlar vardı, onlar gibi. Çok çok tatlı değiller mi?
Sıra yiyecek bölümünde! Genelde arkadaşlarımdan yiyecek bir şey göndermemelerini rica ediyordum, “Let’s Eat” serisinden sonra yiyebileceğim(!) her şeyi deneme kararı aldım. Doo Joon’dan sonra o bir karar değil zorunluluktu ama… Neyse öhüm öhüm… Bunun üstüne gelen yosun, Korecesi “Kim (김)” süper bir seçimdi. Se Ryeong’un ayakta alkışlanası tercihleri!
Evet, karar süper olmasına süperdi de… Gelelim fasulyenin faydalarına! Dizlerde hiç böyle büyük boy hallerine rastladınız mı bilmiyorum, makasla kesip servis ediyorlar. Ama kimbab yapımında birçoğunuz görmüş olmalısınız. Yağlayıp üstüne pilavı yaydıkları o siyah şey de yosun. Çok çok ince preslenmişler, dolayısıyla elinize aldığınız gibi kırılıyorlar. Paketi açtığınız gibi oldukça ağır bi koku yayılıyor. Gül kokusu yayılmasını beklemiyordum zaten ama asıl şaşırdığım şey; bu yosunlar yağlı?! Dizilerden bu konuya dair hiç bir hatıram yok, hiç böyle bir şey beklemiyordum. Notunda “Afiyetle yemenin yolu yosun & pilav” demiş.
Yemesi kolay olsun diye ben de kestim. Farkındaysanız, uzattıkça uzatıyorum ki tadına gelmesin konu 😀 Kimbab yapamayacağım için sadece pilavla denedim ben. Bizim damak tadımızda benzetebileceğimiz hiçbir şey yok sanırım. Çünkü bir tadı yok 😀 Yani ipince bir kağıt yediğinizi düşünün. Olmasa da mutlu mesut yaşar gideriz diye düşünüyorum ?Maksat bunu da yapmadık demeyelim.
Ama şunu da demeden geçemeyeceğim. Burada olay tadını beğenmem ya da beğenmemem, Kore’den gelmesi veya Hindistan’dan gelmesi değil. O yosun paketini açmadan önceki halimi görseydiniz, 5 yaşındaki bir çocuk gibi ordan oraya hoplayıp zıpladım evin içinde, beğenmeyeceğimi bile bile. Rutinin dışında bir şeyler yapmanın güzel tarafı bu sanırım. Bir sonraki adımın ne olduğunu bilmediğiniz için ana olan ilgilinizi artırıyor. Öylesine yaşayıp gitmek değil de her bir hücrenizle mutlu olup, eğleniyorsunuz. Başta kendime söylüyorum, hayatınıza farklılıklar katın emi! Çok çarpıcı şeylere gerek yok, markete giderken bir arka sokaktan gitseniz de olur ♥️♥️
Yine koptum gittim, öhümm. Neyse yiyeceklerden diğeri ise “Yakgwa (약과)“. Tatlı bir çeşit abur cubur. Üzerindeki notta “Geleneksel Kore tatlısı, yemeyi dene” yazıyor.
Eğer birazcık dikkatli bir izleyici iseniz daha önce tarihi dizilerde görmüş olmalısınız. Şöyle güncellerden bir tane gösterelim. Abur cubur diyerek yanlış bir şey söylemek istemiyorum, bir tatlı türüymüş. Birinin bizim künefeye abur cubur demesini 3. dünya savaşı sebebi yapabiliriz mesela ^^
Yosundan çok büyük bir beklentim yoktu zaten ama yakgwa tatlı bir şey olduğu için ben de farketmeden beklentiye girmişim. Bir oturuşta bir kilo baklava yiyen bir milletin evladı olan biz, bir dilim baklavayı çok tatlı olduğu için bitiremeyen idol biliyoruz halbuki… Onların tatlı anlayışıyla bizim tatlı anlayışımızın farklı olduğunu akıl etmeliydim. Önce ne olduğundan bahsedeyim. Ballı bir hamur işi kendisi. Fakat bal tadı, bal olduğunu anlayamayacağınız kadar az, bu nedenle Türkiye’deki tatlı barajını dahi geçemez ^^ Kötü tarafı ise kızartılarak yapılıyor. Tatlı, hamur işi ve kızartma! Aklınıza canlarını yediğim lokmalarımız, tulumbalarımız geldi dimi? Onların kuru sert hallerini düşünün. Paketleyip satıldıkları için ağır bir kokusu var, kızartmadan kaynaklanıyor olmalı. Lokmanın şerbetten gelen yumuşaklığı olmadığı için, yakgwa kurabiye gibi sert.
Bir tane yiyebildim, bir arkadaşıma da tattırabildim sadece, bütün paket öylece duruyor. Gelene gidene de ikram edemiyoruz ? Acaba bizde mi sıkıntı diye on arkadaşıma sordum. Dokuzu seviyorum, tatlı sonuçta dedi! Sevmeyen ise çok tatlı diye sevmiyorum demesin mi!? ? Beni asıl endişelendiren kısım ise şu. Her şeyi öyle iştahla yiyorlar ki, yosunla pilavı bile. “Hani artık nasıl lezzetlilerse demek ki” diyip de karar verdim tatmaya yiyeceklerini. Eğer hepsi böyle çıkacaksa halimiz yaş. Az önce tadını beğenmem-beğenmemem önemli değil diyen arkadaşı tanımıyorum 😀
Ve son olarak bu ufak zarf! Notta “Oku bakalım” yazıyor. İçine ufak bir kart bırakmış, bir de beni anime gibi çizdiği bir çizim var. Defalarca teşekkür ettim, bir kere daha edeyim. Böylesine şirin, kendisi minik ama kalbi koocaman bir arkadaşım olduğu için çok şanslıyım efenim, kabul ediyorum.
Bunun da sonuna geldik ? Fazla uzun bir yazı oldu sanki, umarım sıkmamışımdır. Umarım zevk alarak okuduğunuz, aynı zamanda faydalandığınız bir yazı olmuştur. O zaman bir sonraki yazıya kadar sağlıcakla kalınız Korezin sakinleri, havalar soğuk üşütmeyiniz.
PS. 세령아! 언니가 넘넘 고마워 ? 다 잘 쓸께!! 사랑해~~
HABER&DÜZENLEME : KoreZin
yaseminn..
Sitemizin editörlerinin kişisel olarak hazırladıkları köşe yazıları.