Son dönemlerde Güney Kore hükümeti ve kültür tanıtım ajansları K-kültür, K-edebiyat, K-pop, K-yemek, K-arabalar, K-dramalar, K-karantina vb. gibi yurtdışında popüler olan Kore kökenli hemen hemen her şeye “K-” ön harfini ekliyor.
Siyasetçiler ve destekçileri Kore kökenli kültürel ihracatları “K” harfiyle markalayarak bir nevi vatanseverliğe ve gurura ilham vermek istiyorlar olabilirler. Buda ister istemez Güney Kore’nin yurtdışındaki profilini yükselten her şeyin eşsiz bir şekilde “Kore” olduğunu düşündürüyor. Fakat bu konuda yanılıyor olabilirler.
Mesela Kore edebiyatından örnek vermek gerekirse Han Kang’ın “The Vegetarian” filmi 2016’da Man Booker Uluslararası Ödülü‘nü aldığında, Kore gazeteleri bunu uluslararası toplumda K-edebiyatın resmi olarak tanıtılması olarak manşetlere taşıdı. Ancak ödüllü romanın çevirmeni Deborah Smith, romanı ulusal edebiyat kategorisiyle sınırladığı için “The Vegetarian” için K-edebiyat terimini kullanılmasının yanlış olduğunu savundu.
Aslında çevirmen Smith eleştirisinde son derece haklıydı. “The Vegetarian” prestijli ödülü Kore romanı olduğu için değil dünyanın dört bir yanındaki okuyuculara hitap ettiği için aldı. Gerçekten de, yabancılar “The Vegetarian” kitabını evrensel bir çekiciliği olduğu ve ulusal sınırları aştığı için okudular. Uluslararası üne sahip olan bir Kore romanına “K-” eklemek pek doğru değil. Çünkü bu romanın Dünya Edebiyatı’na aitliğini engeller. Aslında son dönemlerde birkaç Koreli yazar “K-markalama” etkiketi olmadan global yazarlar olarak uluslararası tanınırlık kazandı.
Sınır geçişlerini kucaklayan bir globalleşme, postmodernizm ve ulusötesilik çağında yaşıyoruz. Konu global olarak etkili kültürler, edebiyat ya da pop şarkılar olduğunda milliyet, ulus artık bu devirde önemli değil. Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, “K-Pop” zaten tam anlamıyla yüzde yüz Korece bile değil ki “ulusal” diyelim. Aksine Batı ile Kore dilinin, şarkılarının ve danslarının bir karışımıdır.
BTS‘te yüzde yüz “Kore” niteliklerine sahip değil. Grup eşsiz melezliği ve kültürel kaynaşması nedeniyle yurtdışında ki ülkelerde muazzam bir popülariteye sahip. Dünya’nın dört bir yanındaki birçok genç BTS‘i Koreli olduğu için değil, şarkıları ve dansları evrensel bir çekiciliğe sahip olduğu için seviyor. Şayet BTS sadece geleneksel Kore tarzındaki şarkıları söyleyip dans etseydi, Batılı gençlere bu kadar çekici gelmeyebilirdi.
Ayrıca diğer gelişmiş ülkeler kültürlerine, edebiyatlarına ya da pop şarkılarına kendi ülkelerinin baş harflerini eklemiyorlar. Örneğin, Amerikalılar global olarak etkili kültürlerini ve pop şarkılarını “A-kültür” ya da “A-pop” olarak adlandırmıyorlar. Ayrıca McDonald, Burger King ya da KFC gibi uluslararası üne sahip fast food firmaları da kendilerini “A-yemek” olarak markalaştırmıyorlar. Aynı şekilde, İngiliz kültürü ve pop şarkılarıyla ilgili olarak “B-kültür” ya da “B-pop” kelimesini hiç duymadık. “F-kültür” ya da “G-edebiyat” diye bir şey de yok. Sadece Fransız kültürü ve Alman edebiyatı var.
Kore ise Korece olan herhangi bir şeye “K-” ön harfini ekleyen tek ülke gibi görünüyor. Kısaca Japonya’da “J-pop” vardı. Evet ancak artık bu moda çok eskide kaldı.
Bu nedenle Korece şeylere “K-” eklemek her zaman için iyi bir fikir olmayabilir.
Global pazarda yer almak için artık menşe ülkeyi belirtmemize ya da vurgulamamıza gerek yok. K-markalamanın saçmalığını göstermek için bir de üretim sektörünü ele alalım. Herkes, “Meksika’da Üretildi” ya da “Hindistan’da Montajlandı” ifadesinin üretici şirketin Meksikalı ya da Hintli olduğu anlamına gelmediğini ancak üretimin orada olduğu anlamına geldiğini bildiğinin farkındadır. Aynı şekilde, birçok yabancı Kore’den geldiklerini bilmeden Samsung ya da LG elektronikleri satın alıyor. Samsung ve LG şimdiden küresel markalar haline geldi bile.
“K-Karantina” ifadesine gelince biraz utanç verici çünkü Koreli siyasetçiler kendilerini görevlerinden dolayı takdir ediyor gibi görünüyorlar. Ayrıca bu ifade utanç verici çünkü karantinada Kore’den daha iyi performans gösteren birkaç ülke, ülkelerinin baş harflerini “karantina” kelimesinin önüne ekleyerek bununla övünmüyor. Ayrıca, tüm dünyanın Kore’nin karantina yöntemine hayran olduğunu ve Kore’den bir şeyler öğrenmeye hevesli olduğunu söylemekte yine fazlarıyla abartılı.
Eleştirmenler, Koreli politikacıları “K-politika”nın reklamını ve ihracatını da yapabileceklerini söyleyerek alay ediyorlar. Kore’de siyasetçilerin 19. yüzyıla ait olduğu, çünkü sanayilerin ve fabrikaların işçileri sömürdüğü Karl Marx döneminde yaşıyormuş gibi düşündükleri ve davrandıklarına dair bir söz var. Bununla birlikte, artık sanal kripto para birimi ve Bitcoin’in gerçek para birimini neredeyse geçmekle tehdit ettiği ve sermayenin bilgisayar ekranında sayılar haline geldiği 21. yüzyılda yaşıyoruz.
Bu nedenle, küreselleşmeye ayak uydurmak için dar görüşlü milliyetçiliğin ve aşırı vatanseverliğin üstesinden gelmemiz için “K-” ön harfini atmamız gerekiyor. Bunun yerine, bağımsız olarak global tanınırlık kazanmaya çalışmalıyız. “K-” ön harfinden kurtulamadığımız sürece gerçekten küreselleşmiş olamayız. Lexus, Infinity ya da Acura gibi lüks arabaları düşünün. Tanınmış Japon üreticilerin Toyota, Nissan ya da Honda isimlerini taşımıyorlar ve şimdiden dünyaca ünlü lüks markalar haline geldiler bile. Genesis bunun aynısını üreticinin adı Hyundai olmadan dünya pazarında yapıyor.
Aynı şekilde, Kore pop kültürünü, ülke adı ya da hükümetin müdahalesine bağlı kalmadan ünlü bir küresel marka haline getirebiliriz. Şimdi hadi çok geç olmadan global pazarı büyüleyen son derece rekabetçi pop kültürümüzden “K-” ön ekini silelim.
Kaynak: korea herald
Güney Kore’de sanat hayatı başta olmak üzere, makale türüne girebilecek her içerik bu kategoride.