Bir rekor kırıldığında ya da yeni bir tanesi fitillendiğinde, kazananın yeteneği kadar, söz konusu kurum ya da sektör hakkında da çok şey anlatabilir.
Bu, özellikle de Amerikan eğlence sektörü için geçerli bir durum. Halle Berry‘nin 2002’de En İyi Kadın Oyuncu Oscar‘ını kazanan ilk (ve tek) siyahi kadın olması, hem mükemmelliğinin bir kanıtı hem de Hollywood‘un ırkçı tarihinin bir kanıtıydı. America Ferrera‘nın, Emmy‘de ilk “Kadın Başrol Oyuncusu” ödülünü kazanan Latin olması, onun çalışmalarının bir kutlaması ve televizyon kanallarının, temsil ile ilgili sorunlarının bir yansımasıydı.
Bir bireyin tarihi zaferinin sonucu, genellikle bir sistemin tarihsel başarısızlığıdır.
31 Ağustos’ta BTS, grubun süperstarlığının en son kanıtı olan new funk esintili, disko-pop şarkısı “Dynamite” ile Billboard Hot 100 listesinde 1 numara olan ilk Güney Koreli grup oldu. Bu yıl her yerdeydiler. Yediliyi, 2020’ye girerken Times Meydanı‘nda konfeti dolu bir konserde performans sergilerken görmediyseniz, Grammy‘de Lil Nas X ile sahne alırken görmüş olabilirsiniz. “Carpool Karaoke”de James Corden‘la şakalaşırken ya da The Tonight Show için Grand Central Station‘ı kapattıklarında ya da geçtiğimiz pazar günü MTV Video Müzik Ödülleri‘nde performans sergilerken yakaladınız.
Ya da belki de BTS‘i bu yaz Black Lives Matter’a 1 milyon dolar bağışladıklarında duydunuz. O dönemler K-Pop hayranları, politik aktivizmleri nedeniyle sürekli medyanın ilgisini çekmişlerdi.
BTS, dünyanın dört bir yanındaki stadyumlarda kapalı gişe konserler vermiş ve ara sıra Twitter‘ın çökmesine neden olmuş olsa da, tamamen İngilizce bir şarkı yayımlayana kadar Hot 100 listesinde 1 numara olamadı. Yedi yıl önce küçük bir şirketten çıkış yapan, kendi ülkelerinde bile ezilen bir grup için bu, büyük bir başarı. (Dün gece uluslararası basına konuşan üyeler, haberleri öğrendiklerinde ağladıklarından ve mütevazı ve zor geçen ilk yıllarını nasıl hatırladıklarından bahsettiler.)
Bu yükseliş, onların bu noktaya gelmesine yardımcı olan, ARMY olarak bilinen adanmış ve son derece organize hayranları için bir gurur kaynağı. Ancak BTS‘in Amerika’da kırdığı birçok rekor gibi Hot 100 başarısı da, çok popüler sanatçıların dahi İngilizce şarkı söylemiyorlarsa, ABD müzik sektöründe ilerlemelerinin ne kadar zor olduğunu hatırlatıyor.
BTS, “Dynamite”ı ilk duyurduğunda, Korece şarkı söylemekten vazgeçmediklerini vurguladı. Yedi üye – RM, Jin, Suga, J-Hope, Jimin, V ve Jungkook – bir sonraki albümleri üzerinde çalışırken şarkıya rastladılar ve orijinal İngilizce sözleriyle bir single olarak yayımlamaya karar verdiler: Amaçları, dünyanın dört bir yanını etkileyen COVID-19 salgını nedeniyle zor bir yıl geçiren dinleyicileri, bu coşkulu şarkıyla rahatlatmaktı. “Dynamite”, bir buçuk hafta önce piyasaya sürüldüğünde, stream rekorlarını paramparça etti. Amerikalı müzik eleştirmenleri hemen, akılda kalıcı oluşuna ve geniş ölçüde çekici retro tarzına dikkat çekti.
24 saat içinde 101.1 milyon izlenme ile rekor kıran ve 70’lerden ilham alan, bol güneşli müzik videosu, bugüne kadarki en büyük YouTube prömiyerini de gerçekleştirdi.
Bunlar, pandemi başladığından beri daha da fazla hayran kazanan BTS için alışılmadık dönüm noktaları değil. Alışılmadık olan şey, Amerikan radyo istasyonlarının “Dynamite”ı çalmaya başlamasıydı ve şarkıya, “Boy With Luv” ve “ON” gibi önceki Korece hitlerinde reddettikleri türden bir yayın hakkı veriyorlardı.
ABD radyoları, genellikle İngilizce dışında pop çalmaz ve radyo yayınları, Hot 100 hesaplanırken kullanılan ölçütlerden biri olduğundan (stream ve satışlarla birlikte), İngilizce şarkı söylemeyen sanatçılar listede 1 numara olmakta zorlanırlar. Luis Fonsi‘nin “Despacito”sunun 2017’deki başarısı, İspanyol müziği için listeye giden yolu açmaya yardımcı olmakla övülmesine rağmen, aynı durum Latin pop için de geçerli. “Dynamite“; mutluluk saçan, iyi hissettiren bir pop şarkısı ama gerçek şu ki, İngilizce olması yeni zirvelere ulaşmasına yardımcı oldu.
Sektörün İngilizce olmayan müziğe karşı hoşnutsuzluğu; listelerden, Grammy ve Video Müzik Ödülleri gibi oldukça görünür alanlara kadar uzanıyor. Bu saydıklarım; İngilizce şarkı söyleyen sanatçıları, özellikle de siyahi sanatçıları görmezden gelme konusunda uzun bir geçmişe sahip olan törenler!
Bu platformlar –Marian Liu‘nun The Washington Post için yazdığı makalede belirtti gibi- belirli müzisyenleri “En İlerici R&B”, “En İyi K-Pop” ve “En İyi Rap Albümü” gibi dolaylı olarak daha az prestijli kategorilerle filtreleyerek, farklı grupları etkili bir şekilde marjinalleştiriyorlar. Yine de BTS, ticari değerini ve izleyici çekme yeteneğini yıllar boyunca kanıtladıktan sonra, bu sıkıntılı alanlara girmeyi başardı.
Geçen yıl, BTS hayranı olmakla ilgili bir makale yazdığımda, Güney Koreli eleştirmen Kim Youngdae ile grubun yükselişi sırasında ABD’de karşılaştığı yabancı düşmanlığı hakkında konuştum. Bu yılın başlarında “Howard Stern Show”un bir çalışanı, grubun koronavirüs taşımasıyla ilgili şaka yaptı ve bir süre önce de bir radyo istasyonu sunucusu, BTS‘in Korece şarkı sözleriyle alay etti.
Kim, “Amerikan ana akım müzik sektörü, Asyalı sanatçıları pop yıldızı olarak adlandırmaya gerçekten tereddüt ediyor. Ancak eğlence sektörü; hoşuna gitsin ya da gitmesin, en popüler ve en büyük olanı kabul etmek zorunda.” dedi.
“BTS’in devasa, aşırı sadık hayran kitlesi, bu kurumsal muhafazakarlıkla mücadelede çok önemliydi.” diye de belirtti. ARMY‘ler; BTS‘in müziğini agresif bir şekilde streamleyerek, satın alarak ve paylaşarak, çağın gerisinde kalan sektörü, dikkatini vermeye zorladı.
Yıllar boyunca Amerikalı muhabirler, BTS‘e İngilizce müzik yapmaya geçip geçmeyeceklerini sordular ve yalnızca aynı cevabı aldılar: Hayır!
Yedi üye için Korece performans sergilemek, grup olarak kimliklerini korumak adına çok önemli. BTS; karmaşık koreografiler, kusursuz canlı vokaller ve enerjik konserlerle tanınsa da, yazdıkları şarkı sözleri de önemli. Grup; akıl sağlığı tabuları ve katı okul sistemi de dahil olmak üzere, Kore kültürünün ve toplumunun bazı yönlerini eleştiren, tür bükücü albümler yaptı. Grubun rapçileri, şarkı sözlerinde karışık kelime oyunları yapıyor. Ve dünyanın dört bir yanındaki BTS hayranları, bazı Amerikan müzik eleştirmenlerinin inandığının aksine, düzenli olarak şarkı sözü çevirileri arayıp buluyor ve birçoğu, grubun çalışmalarını daha iyi takdir etmek için Korece öğreniyor.
BTS‘i uzun süredir takip eden bazı hayranlar için, “Dynamite”ın egemenliğinin hem acı hem tatlı olacağı kesin. Grup istese de istemese de; yedi yıl içinde çıkardıkları tek İngilizce single, Korece yazdıkları ya da ürettikleri düzinelerce daha sanatsal açıdan iddialı kaydı geride bırakarak, şimdiye kadarki en büyük liste başarısı haline geldi.
Grubun lideri RM, geçen yıl Entertainment Weekly ile gerçekleştirdiği röportajda, “1 numara olmak için kimliğimizi ya da gerçekliğimizi değiştirmek istemiyoruz. Birdenbire tamamen İngilizce şarkı söylersek ve diğer tüm şeyleri değiştirirsek, o zaman bu BTS olmaz. Her şeyi yapacağız, deneyeceğiz. Fakat 1 veya 5 numara olamazsak, sorun değil.” diye belirtti.
Şayet birisi, Korece bir şarkıyla Hot 100‘de 1 numaraya yükselebilirse; o kişi, bu yılın başlarında Korece şarkılarıyla 4 numaraya ulaşan grup olacaktır (Aynı şarkı, yani “ON”, geçen hafta BTS‘e üç VMA ödülü kazandırdı). Yani DNA’larını değiştirmelerine gerek yok. “Dynamite”ın; dil engelinin, iyi müziği görmezden gelmek için bir neden olduğunu düşünmeyen ve yeni albümü gözden kaçırmayacak ya da BTS‘in derin Korece diskografisine dalabilecek daha fazla dinleyiciye ulaşması muhtemel.
The Talking Heads solisti David Byrne, 1999’da New York Times‘da şöyle yazdı: “Dinlediğiniz müziği İngilizce pop ile sınırlandırmak, hayatınızın geri kalanında aynı yemeği yemeye karar vermek gibidir.”
ARMY‘ler, daha fazla aynı fikirde olamazdı!
Kaynak: The Atlantic
Güney Kore’de sanat hayatı başta olmak üzere, makale türüne girebilecek her içerik bu kategoride.