Gerçekten deminden beri yorumunuza bakıp bakıp nasıl yanıtlamalıyım diye düşünüp duruyorum 🙂 Adı geçen müzeler hakkında bir fikrim olduğu doğru, bu tarz konulara da bilhassa ilgiliyim.
Detaylıca yorumum ise şu; The Centre Pompidou Fransa’nın önemli kütüphanelerinden biri. Fransa’ya gelen yabancılar burayı genelde bir turist rehberinden ya da tur rehberinden duyuyor, veyahut da yolları Fransa’ya düştüğünde ‘Fransa da nerelere gidilir’ türden bir araştırma içerisinde bulunduklarında adını keşfediyorlar. Yani bir Louvre Müzesi kadar bilindik değil ve Fransa turizm bakanlığı bunu bilindik hale getirmek için çeşitli çalışmalar yapıyor.
Napolyon’un Paris’li burjuvazi seçkinlerine karısını tanıttığı Place de l’Hôtel de Ville’deki metrolardan gidilebiliyor Pompidou kütüphanesine. Bir de sanırım Rambuteau metro istasyonlarıyla.
Aslında kütüphanenin birçok tasarımcısı var ama en bilindik iki ismi Renzo Piano ve Richard Rogers’ındır. Ve bu ikili Fransa başkanı Georges Pompidou’nun düzenlediği bir yarışma sonucunda bu sanat galerisini inşa etmeyi hak kazanıyor. Anlaşılacağı üzere galerinin ismi de Fransa Başkanından gelme. Bu ikili aynı zamanda Pritzker Mimarlık Ödüllü mimarlar. Yani her mimarın hayali olan Pritzker’liler.
Geleyim yeniden The Centre Pompidou kütüphanesine. Sadece seçkinlerin gittiği asık suratlı müzelerin sosyal ve kültürel hayat içinde popüler bir hale gelmesinde önayak olan yapılardan biri. Bir de bu iki Pritzker ödüllü mimar Fransa’ya gelen yabancılar tarafından bu yapının Louvre Müzesinden önce akıllara gelmesini istiyor.