Merhabalar!
Video çekerken görüntünün yanında kokuyu da kaydedebileceğimiz ya da bir şeyler yazarken o anki mutluluğumuzu, heyecanımızı da kağıda ekleyebileceğimiz teknolojiye ne zaman ulaşacağız? Öyle olsaydı şu an bu yazıdan yüzünüze gözünüze kalpler baloncuklar fışkırabilir, odanızda kelebekler uçabilirdi. BigBang, Fantastic Baby’den girmiş Bang Bang Bang’den çıkmıştık, öyle delice mutluyum. Çünkü, gönderdiğim son mektubun Se Ryeong‘a ulaştığını öğrenip, üstüne de bir güzel videolu görüşme yapıp, Se Ryeong ve büyükannesinin hediyeleri açışlarını izledim, hediyelere yorumlarını dinledim de geldim.
Daha ne diyip de sizi mektuplaşmaya, hediyeleşmeye yönlendireyim bilmiyorum, bu öyle bir şey işte yahu! ^^ Bu sıralar seyahat eden insanların bloglarında çok dolaşıyorum. Onlar da dünyayı dolaşmanın verdiği hazzı anlatmakta zorluk çekiyorlar, ben nasıl bir his olduğunu artık biliyorum sanırım. Sorun edebiyatımızda mı, yoksa bunlar için yeterli duygu yüklü kelimemiz mi yok bilmiyorum ama her seferinde ben hediyeyi alan kişilerden daha çok mutlu oluyorum galiba 😀 Herneyse, hediyelerin her birini çok beğendiğini duyup derin bir nefes alıp koştum hemen Korezin‘e ?
Geleneği bozmuyor, Ptt ile başlıyorum. Son yazıda Ptt kutularından bahsetmiştim hatırladınız mı? Aklıma koydum! Hediyeler bu sefer o kutu ile gönderilecek! Her şeyi güzelce paketleyip, kırılacakları balonlu naylonlara sarıp, üstlerine notlarını ekleyip şehirdeki dağıtım merkezine götürdüm hepsini. Sonunda zafer benim ✌️
Ama yine de dikkat etmeniz gerekenleri ekleyeyim. Farklı boyutlarda kutuları pek yok. Hediyeleri verdikleri kutuya yerleştirdim ama kutu tamamen dolmadı. İçinde kırılacak şeyler olduğundan yine balonlu naylon ya da gazete parçalarıyla boşlukları doldurmam gerekirdi. Ptt’de yoktu tabiki, bir defterimin sayfalarını buruşturup doldurdum. Bir dahakine daha tedarikli gitmeliyim! ^^
Başlayalım mı artık? Mektup serisini takip edip Se Ryeong‘u tanımayan kaldı mı bilmiyorum, öncelikle hediyeler yine o minik Koreliye!
Bu mektup diğerlerine göre biraz daha hand-made/home-made oldu. İyi mi kötü mü oldu..? ? Buna hediyeleri incelerken siz karar verin, ama yorum yapmayı, aklınıza gelen fikirleri paylaşmayı da sakın unutmayın. Bir de bu kez paketi hazırladığım süreç boyunca Edirne’deydim. Dolayısıyla satın alınan hediye yelpazemiz bu kez sadece Edirne ile sınırlı. O zaman önce satın aldıklarımla başlıyorum.
Son yazıyı, hemen yeni denizlere açılmam gerek diyip bitirmiştim. İşte tam o iştahla paket hazırlayacak kurban ararken, Se Ryeong’un doğum gününün yaklaştığını hatırladım. O vesile oldu anlayacağınız. Doğum günü hediyesi olarak özel bir şey isteyip istemediğini sorup, biraz da zorlayınca nazar boncuklu kolye istediğini söyledi. Nazar boncuğuna da “blue eyes” diyor ^^ Allah’ın tatlı şeyi!… İstediğin kolye olsun!
Çaylı simitli bir not defterleri. Minnak şirince bir şeydi, alıverdim ^^
Kulelerin aşkını bilmeyen varsa, ödeviniz hemen açıp okuyun bir yerlerden. Aşklarını efsaneleştiren kavuşamamaları imiş de, anahtarı tasarlayan kaldıramamış bu dramı demek ki, kavuşturuvermiş Kız Kulesi’yle Galata’yı 😀 Ülkemiz adım başı bu tarz hikayelere ev sahibiyken bir elin parmak sayısını geçmeyen tasarımlar… Bu da turizmin bir parçası değil midir? Hediyeler konusunda iki çeşit sıkıntımız var. Birincisi ürün yelpazemiz çok dar, sürekli aynı şeyler. İkincisi ise piyasadaki ürünler ya çok demode ya da işçilikleri çok baştan savma. Alt tarafı bir magnet alacak oluyorum, kimini bir tarafı kırık, kiminin silikonu fırlamış, tozlu rengi kaçmış. Hiç mi bir şey yok? Yok değil de samanlıkta iğne aramak gibi. Üzülüyorum…
Ne hikmetse bahtıma Osmanlı‘nın iki başkentinde de yaşamak düştü, Bursa ve Edirne. İki şehirde bu anlamda tarihi eser deposu. Her ikisini de mutlaka gezin bir gün.Edirne deyince akla hemen Selimiye Camii, Mimar Sinan geliyor tabi.. Camilerin bizim için manevi önemi yanında Selimiye’yi özel kılan başka bir şey daha var. Evet, Mimar Sinan’ın ustalık eserim dediği bu camii UNESCO‘nun dünya mirası listesinde. Onu da ekleyeyim de azıcık koltuklarımızı kabartalım. Kar küresini, caminin altındaki turistik eşyalar satılan Arasta çarşısından aldım. Bunun gibi şehirde yine 3 büyük çarşı var. Biraz sonra inceleyeceğiniz birkaç hediye de bu çarşılardan.
Se Ryeong’un hayvanları çok sevdiğinden, veteriner olmak istediğinden bahsetmiştim, Edirne’nin kokulu sabunlarından da. Bu hayvan figürlü sabunları Se Ryeong için özel yapmışlar sanki, daha iyisini bulamazdım ^^ Üstelik bu defa kokuları çok daha güzeldi.
Satın aldığım hediyeler bunlardı, artık hazırladıklarıma geçelim mi? Ahh.. Yavrucuklarımı görücüye çıkarıyorum, heyecanlandım.
Ufak bir not defteri. Se Ryeong’un bizim Kore versiyonumuz olduğunu hatırlıyorsunuz değil mi? Türkiye‘yi de Türkçe‘yi de çok seviyor. Sürekli Türkçe kelimeler kullanmaya çalışıyor, Türkçe telafuzu ise şaşırılacak derecede iyi! Dolayısıyla bana hazırlayacak bir hediye kapısı daha açılıyor. Not defterinin üstünde “Se Ryeong’un Türkçesi” yazıyor. İçinde temel bazı Türkçe kelimeler, sayılar ve bir kaç hayvan ismi var.
Bunlar kelimelerden bazıları. Kelimelerin Türkçeleri, Türkçe okunuşları ve Koreceleri yazıyor alta alta. Benimle konuşurken öğrendiği kelimeleri not ettiğini biliyordum. Artık hepsi elinin altında. Nasıl, beğendiniz mi?
Ben bu fotoğraf olayını tuttum arkadaşlar ^^ Bayılana, kusana kadar kullanacağım gibi duruyor bu konsepti 😀 Ju Yeong’a gönderdiğimden farklı olsun diye bu kez Türk yemeklerini bastırdım. Kahvaltılarımızdan kebaplara, simit çaydan karpuz peynir ikililerine kadar yelpazeyi olabildiğince geniş tutmaya, fotoğraflardan da olabildiğince güzellerini seçmeye çalıştım. O kadar güzeller ki, her hazırlayışıma bir tane de kendime yapmak istiyorum.
Allah’ım o şirin şey de ne ?! Kendisi bir avuç Türkiye toprağı. Peki nereden çıktı bu fikir? Yazının başında bu sıralar seyahat bloglarını çok dolaşıyorum demiştim ya, bu toprak fikri de onlardan geliyor. Seyahat etmeyi, farklı ülkeler farklı kültürler tanımayı kendine hobi edinmiş insanların trendlerinden biri bu. Gittikleri ülkelerden kum ya da taş getirip, ülkeleri etiketliyorlar. Sonra da bunları evlerinin bir köşesinde süs eşyası olarak sergiliyorlar. E bunu gördüm, rahat durur muyum? Se Ryeong da Türkiye’yi ziyaret ettiği için onun da böyle bir süs eşyası olsun istedim. Tabi insanlar gittikleri ülkenin sahillerinden topluyorlar kumları. Bu kara kışta sahile gitmemin imkanı yok takdir edersiniz ki, yoldan toplama benimkiler ? Ama çok şeker bişi olmuş değil mi? Fikir edinmeniz için bu kum-ülke konseptine ait birkaç fotoğraf bırakıyorum aşağıya.
Se Ryeong nasıl karşıladı bilmiyorum da, ben hediye olarak Busan‘ın bir sahilinden böyle bir şişe alsam… Tepkimi hayal edemiyorum, çok anlamlı olurdu benim için. Bir gün kendime de paket hazırlasam iyi olacak, kendi hazırladığım hediyeleri kıskanmaya başladım resmen ?
Ve bir dünya haritası. Bu fikir de yine internetten. El işim pek de iyi değildir, çok da imrenirim güzel işler yapanlara. Gördüğüm gibi vuruldum fikre tabii ama bu beceriksizlikle nasıl yapacağız? Önce bir harita bulmam gerekiyordu, kırtasiyelerde istediğim boyutlarda bulamadım, üstelik bana sadece Asya kıtası olsa yetecekti.
Ben de internetten Türkiye’den Kore’ye istediğim boyutlarda bir Asya haritası buldum, ufak da bir uçak. Haritanın çözünürlüğünü beğenmesem de yapabilecek bir şeyim yoktu. Koşup ikisini bir kırtasiyeden renkli çıkarttırdım, oturdum başına. Aldım elime de iğne ipliği. Hâlimi edamı görseniz kanaviçe işliyorum sanırsınız, öyle havalıyım (!) Halbuki alt tarafı bir çizgi dikeceğim 😀 Ama inanmazsınız, koca bir masa örtüsü yapsam bu kadar eğlenmezdim. Hızımı alamayıp dünyayı turlayacaktım da çok vakit alıyor. Kore’yi bulduğum gibi kopardım ipi!
Dikimi bitirip, uçağı da yapıştırdım ama düşünemediğim bir şey çıktı. Dikişler kağıdın arkasında kabak gibi gözüküyor. Hayır diktiğiniz şey kağıt bir de, gizli dikiş falan da yapamıyorsunuz. Olsa çok iyi yaparım çünkü gizli dikişi (!) :D:D Çerçeveye yerleştirsem çok güzel olacak ama paketi çok ağırlaştıracağından yapamam. Ben de arkasına başka bir kağıt koyup, bendeki renkli bantlarla yukarıdaki gibi yanlarından bantladım. Böyle güzel bir şey oluverdi. Farklı, hoş bir deneyimdi. Kore’ye gitmek isteyen bir arkadaşınız için bir doğum günü hediyesi bile olabilir!
Mektubumuz varsa kapanış her zaman onunla! Uzun bir aradan sonra ilk defa mektup yazıyorum, mektuplaşmaya ilk başladığımız zamanlar yazmıştım sadece. Bırakmamın sebebini tahmin etmek çok da zor değil. Yazacak güzel bir kağıdınız da yok, zarfınız da. Bir de İngilizce… Sevmiyorum şu dili, düzeltemeyeceğiz aramızı! Mektup dediğin samimi olur, İngilizce yazdıklarımı okuyunca sınavdaymışım gibi hissediyorum. Aklımdaki şeyleri yazmaya çalışmaktan çok gramere uydum mu onu düşünüyorum. Peki bu nedir? Bu Korece yazdığım ilk mektup ? Üstelik zarfını da kendim yaptım ^^ My Girl Friend Is A Gumiho‘yu hatırlıyor musunuz?… diye sorsam ayıp etmiş olurum değil mi? Losing My Mind‘ın piano notalarını çıkartmıştım. Notaların, giriş kısmı hariç Ost ile alakası bile olmadığını görünce atacaktım kağıtları böyle kullandım ^^ Dedim ya bu paket biraz hand made oldu diye, biraz değil baya öyle olmuş sanki. Elimle götürüp vermediğim kalmış ?
Her paket gibi bu pakette de birkaç abur cubur ve lokum vardı. Lokumu çok çok beğendiğini söyledi Se Ryeong, beğeneceğini bilsem daha fazla koyardım. İnanmıyorum, çekirdek koymuştum, şimdi hatırlıyorum nasıl yeneceğini yazmadım ? Kabuklarıyla yemezler değil mi?? ?
Aşağıda Se Ryeong’dan gelen birkaç fotoğraf var. Keyifli incelemeler ^^
Yine sona geldik, umarım yine keyifle okuduğunuz, size yeni bir şeyler katan bir yazı olmuştur ? Türkiye’yi yansıtan çok daha çarpıcı hediyeleri tanıtabileceğim bir gün umuduyla başka bir yazıda görüşmek üzere ^^
yaseminn..
Sitemizin editörlerinin kişisel olarak hazırladıkları köşe yazıları.