Merhaba!
Ülkemizde de dünya da ciddi sorunların yaşandığı, bir tarafta şehit aileleri, bir tarafta bir milletin yamyamca katledilişi aklıma geldikçe bırakın kahkahayı, ufak bir şeye gülerken bile kendimden utandığım içler acısı, garip günlerdeyiz. İnsanlık insanlık diye ortalıkta dolaşan sözüm ona dünya hümanistlerinin gördükleri insanlık dışı şu vaziyetler karşısında gözlerini yumup ağızlarını bıçak açmamasına batsın böyle hümanizminiz diyesim geliyor da…
Neyse konumuza dönüyorum. 15 gün önce Kore‘ye postaladığım paket bugün arkadaşıma ulaşmış. Fotoğraflar hazır, paketin ulaşmasını bekliyordum. Ulaştığını öğrenir öğrenmez soluğu burda aldım. Keyifle okuyacağınız bir yazı olması dileğiyle…
Güney Kore’den Mektup Var! [Part 5] yazısındaki arkadaşım Ju Yeong‘a gitti birazdan inceleyeceğiniz hediyeler. Aşağıdaki fotoğrafı kutuyu gönderdiğim gün postanede çektim. Gönül isterdi ki böyle Çizi reklamı yerine Ptt reklamı yapalım. Kutuları ancak büyük Ptt şubelerinde (genel dağıtım merkezleri gibi) bulabilirsiniz. Mesela bunca zamandır gönderiyorum ben, o şerefe bir kez nail olabildim ? Biliyordum başıma gelecekleri, bu yüzden bir kutu bulup da gittim postaneye. Arkadaki amca ile kankayız artık, sağolsun çok yardımcı oluyor. Gönderiyi takipli yaparsanız, kutunun Türkiye içinde de, Kore içinde de nerde olduğunu takip numarasıyla her an takip edebilirsiniz. Takip konusunda işlerini iyi yapıyorlar!
Artık hediyelere geçebiliriz sanırım. Son birkaç yıldır Bursa-İstanbul-Edirne üçlüsünde geçiriyorum hayatımı. Bu yüzden hediyeler ortaya karışık. İlk tanıtacaklarım bu klasik İstanbul temalı not defterleri!
Yine İstanbul temalı kitap ayracı ve fincan altlığı. Böyle tek cümlede yazıverince bir değişik oldum, yine yaşlandım hisleri, yine bir hüzün… Önceden yüzüne bakılır kartpostal bulamıyordum yakınmalarımı duymayan kalmadı sanırım. Şimdi böyle kolayca bulup, kolayca yazabilince birden içim acıdı ? Artık İstanbul’da olmasanız dahi, özellikle D&R tarzı büyük kırtasiye/kitapçılardan bu tarz ürünleri temin edebilirsiniz. Ama şehri dolaşıp bulmak istiyorum derseniz, -ki kesinlikle öyle yapın derim, sebebine birazdan geleceğim- İstanbul’da bu tarz ürünleri Sultanahmet, Eminönü, Beşiktaş’ta kolayca bulabilirsiniz.
Miniminnak bir Galata Kulesi. Çok tatlıydı, kendime engel olamadım!
Eskitilmiş bir sokak tabelası! Sosyal medyadaki eski sokak tabelalarının popülaritesini farketmemiş olamazsınız. Bu anlamda bence çok hoş düşünülmüş bir ürün. Ju Yeong seyahat etmeyi çok seviyor, odasına ya da kapısına asması için aldım. Bir tanede kendime alsaydım keşke 😀 Beşiktaş’ta, böyle orjinal fikirlerin fink attığı birçok dükkan var, “bir arkadaşınızla ara sokaklarına dalıp kaybolun” derdim gönül rahatlığıyla birkaç gün öncesine kadar ama…
Bu keseyi de tabelayı aldığım dükkandan aldım. Eminim çok daha şirin, çok daha tatlıları vardır Kore’de ama sırf üstünde Türkçe bir şeyler yazıyor diye seçildi kendisi ^^
Yavaş yavaş Bursa’ya geçiyoruz ^^ Paketi hazırlama süreci ameliyatım yüzünden oldukça uzadı ama birkaç gün içinde hazırlamaktan çok daha eğlenceliydi ve çok daha az stresli. İstanbul’un o karmaşasında bunu Bursa’daki kadar buram buram hissetmedim sanırım ama Bursa’da ne alsam diye kendimi salınca yollara inanın o kadar mutlu, o kadar huzurlu, o kadar eğlenceli bir gün geçirdim ki! Hiç bilmediğim sokaklarında dolaştım, hiç girmediğim dükkanlarına girdim, adım adım dolaştım şehri. Mektuplaşmanın, kendi değerlerini kilometrelerce öteye taşımanın yanında, kişinin kendisi için de bu kadar güzel bir faaliyet olabileceği yönüne şahit oldum ilk defa. Hayırla yad edeceğim bir gündü, şiddetle tavsiye ediyorum. Gördüm ki bırakın ülkeyi, kendi doğup büyüdüğüm şehri bile doğru düzgün bilmiyorum. Kuzeniniz başka bir şehirde mi yaşıyor? İlla yurt dışına mı mektup göndermek lazım? Onunla mektuplaşın, ona anlatın şehrinizi. Dil sıkıntısı da yok, oh mis ?
Hediyelere dönüyorum hemen, şimdi bu şehirden turundan bir kesit sunayım size. Bursa’nın, miniminnak sevimli mi sevimli bir köprüsü var “Irgandı Köprüsü” adında.
Gördüğünüz gibi trafiğe kapalı, böyle oda oda. Odaların herbiri aslında bir el sanatları atölyesi. Odanın bir köşesinde sanat yapılıyor, bir köşesinde yapılanlar sergileniyor veya satılıyor. Ee şimdi hediye diye çıktıysanız yola, buraya değil de başka nereye gideceksiniz!? Aşağıdaki fotoğrafı hediye almaya gittiğimde çektim. Sizin için… Bilemiyorum artık… ???
Bu zamana kadar aklımın köşesinde hep işlemeli bir mendil ya da oyalı ufak bir eşarp göndermek vardı ama nerde bende o maharet. Mendili bulamasam da böyle bir kese buldum. Çok çok beğendim. İçindeki oyalı kesede lavanta var, üstünde Bursa yazıyor. Yanındaki iki beyaz elips şeklindeki cisimcikler nedir? Bilene çikolatalı gofret!! Evet, Bursa ipek böcekçiliğiyle ünlü bir şehrimiz, onlarsa gerçek ipek böceği kozası ^^ Çok hoş bir hediye değil mi??
Hala Irgandı Köprüsü’nde dolaşıyorken, bu kitap ayracını gördüm. İstanbul temalılar aklımın bir kenarında, almayayım diye bir an düşündüm ama dayanamadım bunu da aldım. Arkasındaki ebru desenli zarfı görüyorsunuz değil mi? Öylesine naylon bir zarf değil, gerçek bir ebru kağıdı o. Ücretini öderken satıcı amca bir sürü bu zarflardan çıkardı, istediğimi seçtirip içine koydu. Yurtdışına göndereceğimi duyunca satıcılar da seviniyor ^^
Geçtiğimiz ay, bir Çinli’ye konuşurken Türküm diyince, Türkiye’yi ziyarete gelmiş bir arkadaşının ona mavi bir taş hediye ettiğinden, renginin çok farklı olduğundan bahsetmişti. Tabiki nazar boncuğundan bahsediyor. Artık çok gördüğümüzden midir bilmem, nazar boncuğu bana çok ilgi çekici bir şey gibi gelmezdi ama bu olay üstüne ben de bu bilekliği aldım. Ju Yeong hemen takıp bir fotoğraf attı bile!
Bu ufak cam şişeyi bilmem buradaki minik arkadaşlarımız bilir mi? Şimdiki zamanın parfüm şişesi, eski adıyla esans şişesi ^^ Çok narin bir şey, o yüzden balonlu naylon kağıda sarıp, üstüne de gerekli tüm bilgiyi not düştüm. Birazdan göreceksiniz zaten, açıklama yapılması gereken her şeyi yazdım hediyelerin üstüne. Korece-Türkçe-İngilizce ortaya karışık ^^ Osmanlı zamanında esans şişeleri bu şekilde imiş. Cam çubuk esansa batırılıp el üstlerine ve kulak arkalarına sürülürmüş. Tabi ben süs eşyası olarak gönderdim. Ju Yeong “Az kalsın parfümü koyuyordum içine” dedi 😀 Yeni açılmış, cam süs eşyaları satan bir dükkandan aldım bunu. İçerdekileri görmenizi isterdim, o kadar hoş şeyler vardı ki! Kahve yanında gelen minik lokumlukları biliyor musunuz? Onların bir tane lokum koyabileceğiniz ufak boyutları vardı, çok çok tatlılardı. Bir dahaki sefere ondan göndermeliyim!!
Bu semazeni de kırılmaması için sardım sarmaladım! Süs eşyası olduğunu ve Mevlana‘ya dair internetten araştırabileceğini yazdım. Bu konuda İngilizce kaynak çok şükür ki var internette!
Gelelim bu paketin benim için en özellerine! Bir çok sebebi var ama bu hediyeyi kendim hazırladığım için olsa gerek çok kıymetli. Tabi yine Ju Yeong gezmeyi seviyor teması üzerine şekillendi ^^ Elimizde Türkiye gibi bir ülke olunca çok da zor olmuyor tabi. Kore dizilerinde sık sık rastladığımız ama Türkiye’de birkaç senedir gördüğümüz bu boyutlarda fotoğraf çıkaran makineleri biliyorsunuzdur. Ama bende ne o makineden var, ne de Türkiye’yi böyle köşe bucak gezdim. Fotoğrafları internetten bulup, bir fotoğrafçıdan hepsini bu formatta çıkarmasını rica ettim. Ellerine sağlık çok uğraştı fotoğrafçı amca. Fotoğrafların altlarına nereler olduğunu da abime yazdırdım. Yazısıyla ailecek övünürüz ? Bu mandal-ip konseptine de alışkın olmalısınız, ben Madame Coco’dan almıştım, birçok yerde var. Hepsini birleştirince ortaya böyle hoş bir şey çıktı. Yalnız şu an farkediyorum da, iyi ki kendim hazırladım ya! Her şeyi birilerine yaptırmışım sadece fikir benden! ? Peki beğendiniz mi? Yorumlarınızı gerçekten çok merak ediyorum, lütfen aşağıda ne düşündüğünüzden bahsedin ^^
Son olarak yiyecek kısmı! Abur cuburları değil sadece özel olanları göstereyim. Ju Yeong, Türk lokumunu bir gezi programında görmüş, kendisi istedi. Hay hay dedim tabi ^^ Gittim bir lokumcuya, seçtim alacaklarımı. Bayana yurtdışına göndereceğimi söylememe rağmen, normalden daha çirkin bir şekilde paketleyip elime tutuşturdu. Sinirlendim, ben lokumu öyle baştan savma gönderir miyim!? Sonuç bu cicişler!
Bir de bu kestane şekeri! Abim görünce bu tekli kestane şekerini, dalga mı geçiyorsun kızla der gibi baktı bir suratıma. Siz de düşünebilirsiniz öyle, hemen açıklayayım. Farkettiyseniz lokum da çok fazla değil. Amacım tatlılarımızı tatmasını sağlamak sadece, kestane şekerini herkes sevmez. Üstelik paketi hafif tutmamız gerekiyor, her şeyden kilosuyla koyamıyorsunuz maalesef. Umarım hepsi hoşuna gider!
“Türkiye’de Balayı Mı?” yazısındaki tatlı çiftimiz Min Ji ve Hyun Rock, Kore’de de kuruyemiş olduğunu ama Türkiye’dekilerin çok daha güzel olduğunu söylemişlerdi. O yüzden kuruyemiş de aldım.
Hediyeler içinde fotoğrafını çekmeyi unuttuğum bir de Türk bayrağı var, gerisi abur cubur! Ju Yeong yiyecek çok fazla şey gönderdiği için, ben de sevdiğim her şeyi gönderdim. Ama siz de bir paket hazırlayacak olursanız böyle yapmayın. Tavsiye etmiyorum. Hem çok yer tutuyor, hem de size de böyle yiyecek dolusu bir kutu geliyor. Tabi yine sizin kararınız ☺️ Kutunun ulaştıktan sonraki halini görmek için fotoğraflarını rica ettim Ju Yeong‘dan. Pek bir zarar görmemiş maşallah!
Hediyelerin topluca hali, ben çekmeyi unuttum da ? Abur cuburları görünce şoka uğramazsınız umarım. Tekrarlıyorum, siz böyle yapmayın.
İşte böyle… Hazırlık süreci hiç bitmesin istemiştim, şu an geldiğim noktada köşe yazısı dahi bitti. Hemen yeni denizlere açılmam lazım. Bir başka mutluluk saçan köşe yazısında görüşmek üzere! Hava çok soğudu, hastalanmamaya bakınız ^^
yaseminn..
Sitemizin editörlerinin kişisel olarak hazırladıkları köşe yazıları.