Bu makaleyi yazmaya başlamadan bir gün önce, BTS’in diskografisini bütünüyle dinlemeye karar verdim. Etkileyici hip-hop, caz, blues ve parıldayan pop cephaneliklerine ilk yolculuğum değil, ama bu röportajı neden yaptığımıza dair güçlü bir hatırlatma oldu.
Muhtemelen öyle olduğuna inanmaya yönlendirildiniz ama BTS, bir gecede şöhrete kavuşmadı. Listelerin zirvesine yükselmeleri; şans eseri, “fanatik” bir fandom ya da reklamlarla satın alınmış izlenmelerin sonucu değil. Çoğu zaman ana akım medyada ya da YouTube’da karşınıza çıkan tepki videolarında bunun nasıl olduğunu veya BTS‘in tam olarak nereden ortaya çıktığını bilmek isteyen makaleler görüyorum. Hayranlıktan reddetmeye, takıntıdan şüpheciliğe kadar her şey var ve bunların hepsi, “nasıl” ve “neden” sorularına yönlendiriyor.
Müzikleri, belirli bir kitle için değil; hayat sahnesinde yer alan herkes için. BTS‘in şarkı sözleri; okul günlerinde yaşadığımız deneyimler, arkadaşlarla olan (sahte ve parçalanmış) bağlarımız, ebeveynlerimizin bizden beklentileri ve toplum tarafından bize yüklenen roller dahil olmak üzere, bu gezegende yaşayan çoğumuzun ortak olan anlarını analiz ediyor. Ki bu anların hepsi bizi, görünürde kaçınılmaz olan bir hengameye düşme kaderine götürür.
Hayatımızın bu aşamalarına hitap eden BTS‘in mesajının özü; insan olmanın ne anlama geldiği, büyük resme baktığımızda nerede durduğunuzu anlamakla ilgilidir. Güney Koreli bu yedi gence kimin hayran olabileceği ya da kimin onlarda kendilerini görebileceği konusunda bir sınır yok. Ve oldukça yalın olan bu gerçek, tüm nesillerin keşfedip aşık olabileceği bir miras.
Son birkaç aydır BTS ile bu proje üzerinde çalışırken, profesyoneller olarak onlar hakkında çok şey öğrendim. Fotoğraf çekimleri, videolar, prodüksiyonlar ve yeni bir şarkının yayımlanmasında olabilecek her şeyi tamamlarken, programları da gittikçe yoğunlaştı. Bu süreçte, “MAP OF THE SOUL : 7” albümü için planladıkları ancak COVID-19 nedeniyle iptal olan turları yerine yapacakları ve nihayetinde canlı çevrim içi konser rekoru kıran “MAP OF THE SOUL ON:E” için provalar da yapıyorlardı. Üyelerin programlarındaki bu aktivite seline rağmen, Rolling Stone India röportajının son teslim tarihi karşılandı, baskı tarihi planlandı ve ben, BTS ve ekibinin hassasiyet ve zamanlamaya ne kadar odaklandıklarını gerçekten anladım. İzleyicilerin çoğunun bilmediği ve muhtemelen de asla bilemeyeceği seviyelerde ayrıntılara dikkat ediyorlar. Ancak onları gezegendeki diğer müzisyenlerden ayıran şey, zanaata ve ekip çalışmasına olan bu bağlılıkları.
Rapçi RM, SUGA ve J-Hope‘un yanı sıra, vokalistler Jin, Jimin, V ve Jungkook‘tan oluşan BTS; en son Eylül 2017’de, Batı listelerinin zirvesine çıktıkları zorlu yolculuğun hemen öncesinde Rolling Stone India‘nın kapağında yer aldı. O dönem, grubun lideri RM; artan popülaritelerinin, Batılı izleyicilerin trendlere olan hayranlığından kaynaklandığını düşündüğünü söylemişti:
Uluslararası dinleyicilerin, trendlere daha duyarlı olduğunu düşünüyorum. Billboard’ta, pop müzikte neler olduğunu biliyorlar.
Fakat o günden bu yana BTS; erkek gruplarının (özellikle de renkli ya da yabancı olanların) bir okyanus dalgası kadar hızlı gelip gittiğini gören bir sektörde kendilerini titanlar olarak kanıtlayarak, rekor üstüne rekor kırmaya devam etti.
Asyalı erkekleri, K-Pop’ı ve kadın ağırlıklı fandomları olan sanatçıları çevreleyen önyargılı kavramları parçaladılar ve daha önce Batı standartları tarafından reddedilen herkese kapılar açan bir yol inşa ettiler.
Zirveye 3 yıllık istikrarlı bir tırmanışın ardından, BTS‘in geçici bir heves olmadığı oldukça açık. Kalıcı olmak ve dünyanın, bir pop ikonun neler yaptığını görme şeklini değiştirmek için buradalar. BTS‘in hiçbir yere gitmediğini bilmenin kesin bir güvencesi var.
Bu, beyaz olmayanlara -özellikle de Asyalı ve gözardı edilenlere- bir platform inşa etmek için savaştıklarını gördüğümüzde hissettiğimiz bir güç.
BTS ve ben, Ekim ayı içerisinde birkaç kez bağlantı kurduk. Hindistan ve Kore arasında heyecanlı bir mekik dokuma ve uzun süredir gecikmiş olan konuşma, onların yoğun programına uyum sağlamak için birkaç güne yayıldı. Sorularıma, beklediğimden daha fazla cevap verdiler ve bazı şarkıları yazarken sahip oldukları düşünce süreçleri, görkemli sinematik evrenlerindeki temalara ilham veren korkuları, hırsları ve başarının sürekli gelişen anlamı dahil olmak üzere, daha önce hiç olmadığı kadar sanatçı kişiliklerini ve benliklerini açtılar. Diğer röportajlarda pek gündeme gelmeyen, geçmiş çalışmaları yeniden gözden geçirmeye ve üyelerin hayata bakış açılarının gelişimine odaklanan konuları tartıştık. Bu, neslimizin en önemli sanatçılarından birinin yaratıcı sürecine nadir bir bakış ve bana, anıtsal bir şey konusunda güvenildiğimi hissettiriyor.
R.S: Billboard Hot 100’e 1 numaradan giriş yaptığınız için tebrikler. Bu başarıya ulaşacak şarkının, ‘Dynamite’ olacağını düşünmüş müydünüz?
V: “Dynamite’ın bu kadar başarılı olacağı hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Biz yalnızca, bu zor zamanlarda bir enerji patlamasını paylaşmak ve umut mesajı vermek istedik. Bu hedefe ulaşmamızı sağladığı için, hayranlarımız ARMY’lere minnettarız.”
R.S: Sık sık Japonca müzikler de yayımlıyorsunuz ve şimdi Dynamite ile İngilizce şarkı yapmaya başladınız. Yaratıcı süreç farklı mı ve yabancı bir dilde şarkı ve performans yapmanın zorlukları neler?
V: “Bu, tamamı İngilizce olan ilk şarkımız olduğu için İngilizce telaffuzu daha fazla önemsedik. Fakat genel olarak eğlenceli bir süreçti. Yabancı dilde şarkı söylediğimizde, mesajlarımızı net bir şekilde iletmek için daha çok çaba sarf ediyoruz.”
R.S: Tüm bu liste başarılarınızın yanı sıra; ister solo ister grup açısından olsun, bir sanatçı olarak evriminizde önemli bir dönüm noktası olduğunu düşündüğünüz şey nedir?
SUGA: “Turneye çıkıp, dünyanın dört bir yanındaki izleyicilerin önünde canlı performans sergilemeye başladığımızda, sanatçı olarak yolculuğumuzda bir adım daha ileri gittiğimizi hissettik.”
R.S: BTS albümleri için başlık şarkısı seçme süreci nasıl işliyor? Başlık şarkısı, albümü en iyi temsil eden şarkı mı, yoksa dikkate alınan başka faktörler var mı?
RM: “Başlık şarkısı, genellikle albümün ana temasını somutlaştırdığını en iyi hissettiğimiz şarkı oluyor.”
R.S: RM, “Love Yourself: TEAR” için canlı yayın yaptığını ve bize “Fake Love” demosunu dinlettiğini hatırlıyorum. Şarkının son haliyle karşılaştırıldığında daha ham ve daha rock havası vardı. Bir demo oluşturduğunuzda ya da aldığınızda, nihayet albüme eklemeye karar verdiğiniz haline kadar, şarkıdaki değişiklikleri neler etkiler?
RM: “7 üye olduğu için, şarkının son hali belirlenmeden önce her zaman birçok ayar yapılıyor. Vokallerimiz ve tonlarımız o kadar benzersiz ki, bazen ses perdesi konusunda bir anlaşmaya varmak bile zor. Farklı şeyler denerken, deneme yanılma sürecini tekrarlıyoruz ve sonunda hepimiz için neyin doğru olduğunu keşfediyoruz.”
R.S: Müziğinizi yayımladığınızda, geri bildirimler sizin için ne kadar önemli? Ya da istediği tarzda müzik yapan, kendine sadık kalan ve halktan gelen yorumlara bakmayan tipte insanlar mısınızdır?
Jin: “Şirketimizin, yapımcıların ve hayranlarımızın görüşleri çok önemli. En çok ilgilenen insanlar olduklarını bildiğimiz için, geri bildirimleri paha biçilmez. Tüm bunlarla birlikte, izleyicilerimize vermek istediğimiz mesaja odaklanmaya çalışıyoruz. Çünkü bu, ilk etapta müzik yapmamızın arkasındaki gerçek amaç. Dış faktörler, mesajlarımızı daha da geliştirmemize ve müziğimize yansıtmamıza yardımcı olmada rol oynuyor.”
R.S: Kayıt yaparken, doğru hissi veya mükemmel sesi mi yakalamaya çalışıyorsunuz?
Jungkook: “Ben, genelde doğru hissi yakalamayı tercih ederim. Sınırlarla kısıtlanmaktan hoşlanmıyorum.”
R.S: Yaratıcılık ve ilham konusunda sıkıntı yaşarsanız, nasıl başa çıkıyorsunuz? Yapım süreci için ayrılan zaman nedeniyle baskı altında hissettiğiniz oldu mu?
Jungkook: “Baskıdan etkilenmemeye çalışıyorum ve sadece nasıl hissediyorsam öyle yapıyorum. Kendimi yaratıcı hissediyorsam, harika! Hissetmiyorsam, o zaman bu da sorun değil.”
R.S: Sanatınızın çoğu, insanların kendisiyle ilişkilendirebileceği bir şeyler bulabilmesi üzerine. 2015’te beni ömürlük hayranınız yapan şey, “The Most Beautiful Moment in Life” oldu. Bu albüm serisini yaparken, bu kadar büyük bir yankı uyandıracağını biliyor muydunuz? Şayet bilmiyorduysanız, albümün böyle bir etki yaratması neden şaşırtıcı oldu?
Jimin: “The Most Beautiful Moment in Life Pt.1, Kore’deki müzik programlarında ilk kez ödül kazanmamızı ve daha fazla hayran çekmemizi sağlayan albüm oldu. Kimse onun ilk galibiyeti getirmesini ve büyük bir hit olmasını beklemiyordu, ama ilerlememiz açısından önemli bir basamak haline geldi. Neden özellikle bu albümün böyle bir etki yarattığından tam olarak emin değiliz. Ancak Jin hyung, bu başarıyı beklediğini iddia ediyor; çünkü J-Hope hyung ne zaman bir şarkının iyi sonuç vermeyeceğini söylese, tam tersi oluyormuş.”
R.S: Şarkılarınızda, başarıyı tanımlamada zamanla büyüleyici bir değişim oldu. Benim için bunun en harika örneklerinden biri, birkaç yıl boyunca 3 BTS şarkısında [“No More Dream”, “Home” ve “Interlude: Shadow”] “I want a big house, big cars, big rings” sözlerinin kullanılmasıdır ki, her biri farklı bağlamlarda kullanıldı. Ayrıca “No More Dream”in, “I want” (istiyorum) kısmını söylemediğiniz canlı performans versiyonlarını da yaptınız. Çıkış yaptığınız zamandan bugüne, başarı tanımınız nasıl değişti?
J-Hope: “Yaşım daha küçükken, başarının anlamının çıkış yapmak olduğunu düşündüğüm zamanlar oldu. ‘Başarı’ olarak inandığım şeyle ilk karşılaştığımda, ne kadar eksik düşündüğümü fark ettim ve bu, benim öğrenme yolculuğumun başlangıcıydı. Başarı hakkında konuşmak biraz utanç verici, çünkü sanırım hala öğreniyorum. Herkesin, başarı için farklı bir tanımı ve standardı var. Kendim için belirlediğim başarı seviyesine ulaşmak için elimden gelenin en iyisini yapacağımı bilerek teselli buluyorum. Şu anda başarıyı böyle görüyorum.”
R.S: Yeri gelmişken; J-Hope, 2018’deki “Hope World” mixtape’inde yer alan “Airplane” şarkısının, çocukken hep hayalini kurduğun hayatı şimdi yaşadığını fark ettiğin anın bir ürünü olduğunu söylemiştin. Hala her şeyin inanılmaz göründüğü böyle anların var mı?
J-Hope: “Şarkı söylemeye ve dans etmeye tamamen sevdiğimiz için başlamıştık ve şimdi bunların, tüm dünyaya böyle bir etki yayması gerçekten inanılmaz. Hiçbirimiz, bunun olacağını hayal bile etmediği için üzerimizde daha da büyük bir etkisi oluyor. Hala Billboard Hot 100’de 1 numaraya ulaştığımıza inanmıyorum.”
R.S: “Dark & Wild” ya da “The Most Beautiful Moment in Life” serisi olsun, daha önceki albümlerinizi yaptığınızda ergenlik çağındaydınız. Şimdi başarılı yetişkinler olarak bu albümlere geri dönüp baktığınızda, gençlerin müzikte duymaya ihtiyaç duydukları şeylere bakış açınız nasıl değişti?
RM: “Daha gençken, üzüntünün üzüntü ile ele alınması gerektiğini düşünürdüm. Artık büyüdüğüm için bunun, her zaman böyle olmadığını anlıyorum. Hayatımızda besleyici unsurlar olarak hareket etmeleri için, dengeli bir mutluluk ve üzüntü ve aydınlık ve karanlık karışımına ihtiyacımız var.”
R.S: “MAP OF THE SOUL : 7”, bir insanın ruhunu oluşturan çeşitli seviyelere değiniyor, ama sizler şöhret merdivenini tırmanırken BTS’in evrimiyle de derinden bağlantılı. Global çaptaki kitlenize, BTS’in bu denli kişisel bir yönünü göstermek zor muydu?
J-Hope: “Albüm, 7 üyeli bir grup olarak birlikte yaptığımız 7 yıllık yolculuğumuza bir bakış. Bizi, bugünkü biz haline getiren hikayelerden ve gerçek duygularımızdan samimi bir şekilde bahsediyor. Sanki son birkaç yıllık günlüğümüzün, büyük ve ayrıntılı bir bölümünü açmışız gibi. Kendimizi olduğumuz gibi gösteriyoruz. Kendimizi, böyle bir şekilde sunabileceğimiz için de gururlu ve kutsanmış hissettik.”
R.S: “Black Swan”, sanatınıza olan sevginizi kaybetme korkunuzdan bahsediyor. Bu şarkıya ilham veren gerçek hayat anları var mıydı, yoksa gelecekte gizlenen bir korku mu?
Jimin: “Mesleğime yönelik saf niyetimin bozulabileceğinden ve sıkı programlardan ve taahhütlerden çok yorulduğumda, yaptığım şeye tamamen bir ‘iş’ olarak bakabileceğimden korkuyordum.”
R.S: Bu albüm; daha önceki çalışmalarınızdan, özellikle de “Skool Luv Affair”, “Wings”, “Sea”, “Save Me”, “O! RUL8,2?” gibi pek çok harika andan izler taşıyor. “MAP OF THE SOUL : 7”, neden bunun için doğru albüm oldu ve 2020 yılı, neden dönüp dolaşıp aynı noktaya geldiğiniz yıldı?
Jin: “Bu yıl, 7. yıl dönümümüzü kutluyoruz. Bu nedenle, albüm üzerinde çalışırken hep birlikte o yıllara dönüp baktık. Anılara dalınca, doğal olarak ‘yeniden başlatma’ konsepti bu proje için uygun göründü.”
R.S: Fandomda, BTS’le ilgili şöyle bir söz var: “Hayatımıza, en çok ihtiyacımız olduğu anda giriyorsunuz.” Müziğinizi keşfettiğim zamanı düşündüğümde, bu söz benim açımdan kesinlikle doğru. Bu kolektif düşünceye ve dünyaya katkı sağladığınız müzik ve içerikle pek çok hayat kurtardığınız gerçeğine ne diyorsunuz?
SUGA: “Hayranlarımızın, hayatlarını değiştirdiğimizi söylediklerini duymak da bizim hayatlarımızı değiştiriyor. Sözlerimizin ve müziğimizin taşıdığı ağırlığı bilmeliyiz ve bunun için gerçekten minnettarız. Müziğe olan sevgimize rağmen, bu işle ilgili en önemli şeyin sizi dinleyen insanlara sahip olmak olduğunu fark ettik. Mesajlarımızı ve müziğimizi dinledikleri için herkese teşekkür ederiz.”
R.S: ARMY’leri zihninizde nasıl hayal ediyorsunuz?
V: “ARMY, müzisyenler olarak yolculuğumuzda bizi yönlendiren ışık. Onlar olmasaydı, bugün olduğumuz yerde olmazdık . Müziğimizle daha da büyümemiz için bize rehber olmaya ve bizleri motive etmeye devam edecekler.”
R.S: RM; bir defasında, insanların acısını “100’den 99’a, 98’e ve hatta 97’ye indirebilirsek, BTS’in varlığının değeri için yeterlidir” demiştin. İnsanlar, yazdığınız ve icra ettiğiniz şarkıların hayatlarını kurtardıklarını anlattığında, nasıl bir duygu hissediyorsunuz?
RM: “Bu tür yorumları almaya değer olup olmadığımdan emin değilim. Aksine, beni uçurumun kenarından 98’e, 97’ye kadar geri çeken bu insanlar. Yani, birbirimizin hayatını kurtardığımızı söyleyebilirsiniz.”
R.S: Yıllar içinde, müzik dışında sizi daha iyi tanımamıza yardımcı olan çeşitli projeler üzerinde çalıştınız – Run BTS!, Bon Voyage ve In The Soop gibi. Bu serileri yayımlamanın arkasındaki motivasyonlarınız nelerdi ve bunlardan elde ettiğiniz en büyük kazanım nedir?
Jin: “Bunlar yalnızca hayranlarımıza daha doğal hallerimizi göstermek için değil, aynı zamanda grup içinde, birbirimizle olan bağımızı güçlendirmek için de yaptığımız eğlenceli projeler. En son In The Soop’ta görmüş olabileceğiniz gibi, Kore’deki güzel manzaranın tadını çıkarabildik ve grup üyeleri yerine, arkadaş olarak birbirimizle takılmak için zaman ayırdık.”
R.S: BTS dışında kim olduğunuz ile ekranlarda gördüğümüz üyeler arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz? Kamusal kişiliğe tutunmak zor mu?
V: “Kamusal kişiliğim sahte olsaydı zor olurdu, ama değil. Bu nedenle, hayır!”
R.S: Büyümeniz katlanarak arttı ki, küçük kasabalardan ve küçük bir şirketten geliyorsunuz. Bu, önceki nesillerin ve kıdemlilerinizin bile asla görmediği bir dönüm noktaları serisiydi. Bu başarıyı nasıl ilerletiyorsunuz? Mentorlarınız ya da rehber figürleriniz kimler?
Jungkook: “İlk başladığımızda hiçbirimiz, bu başarıyı hayal etmemiştik. Bu yüzden inanmak bizim için hala zor. Başardıklarımızla son derece gurur duyuyoruz, ama bu yolculuğa başlama nedenimizi asla unutmamamız gerektiğini de biliyoruz. Müzik icra etmek ve performans sergilemek bizim için her şey demek ve tüm bu başarılarımızla birlikte, mesajımızı yaymaya devam etmeyi umuyoruz. En başından beri bize yol gösteren ve bugün olduğumuz noktaya gelmemize yardımcı olan, yapımcı başkanımız Bang PD’nime özellikle şükranlarımızı sunuyoruz.”
R.S: BTS’nin en büyük gücü ve halen gelişim aşamasında olan şey nedir?
Jungkook: “Birbirimizle olan ilişkimiz en büyük gücümüz. Grubumuzdaki şeffaflık, dinleyicilerimize ilettiğimiz samimi mesajlar aracılığıyla müziğimize yansıyor. Biz hem bireysel açıdan hem de grup olarak her zaman devam eden bir gelişim aşamasında olacağız. Yıllar boyunca, ne kadar çok uğraşırsak uğraşalım, her zaman gelişebileceğimiz bir nokta olduğunu öğrendik.”
R.S: Hayırseverliğiniz, özellikle de UNICEF ile birlikte yrüttüğünüz “Love Myself” kampanyasıyla tanınıyorsunuz. Hayır işlerine ilk ne zaman dahil oldunuz ve bu, ‘aldığını geri ödeme’ mesajını nasıl büyütmek istiyorsunuz?
RM: “Her zaman, müziğimiz ya da eylemlerimiz yoluyla dünyada olumlu bir etki yaratmak istedik. Bunu, UNICEF’in ‘Love Myself’ kampanyası gibi ortaklık fırsatlarıyla daha da ileriye taşıyabildiğimiz için minnettarız. Ayrıca birçok hayır işinde yer alan ARMY’lerimize de müteşekkiriz.”
R.S: Biraz da solo çalışmalarınız ve kişisel ilgi alanlarınız hakkında konuşalım.
SUGA; yapımcı ve söz yazarı olarak, çeşitli sanatçılar için müzik yaptın. BTS için sanatçı ve yapımcı SUGA, Agust D için Agust D ve Epik High, Suran, Heize ve IU gibi diğer sanatçılar için de yapımcı SUGA olarak yazdığın müzikleri nasıl ayırt ediyorsun? Müziğe yaklaşımında bir ayrım var mı?
SUGA: “Bu üç rolün odak noktaları farklı, bu nedenle yaklaşımımda kesinlikle bir ayrım var. Bir grup üyesi olarak, BTS’in uyumuna; Agust D olarak, müziğimin cilasız hamlığına ve diğer sanatçılar için bir yapımcı olarak, kitle pazarındaki rağbete odaklanıyorum.”
R.S: Bu yılın başlarında, hayranlar olarak bizlerin Agust D’yi nasıl algıladığımız ve onun, neslimiz ve toplumumuz için ne ifade ettiği hakkında “The Philosophy of Agust D” (Agust D Felsefesi) adlı bir makale yazdım. Agust D, senin için ne anlama geliyor? Bir arınma damarı mı, insanlar için bir mesih mi, yoksa tamamen farklı bir şey mi?
SUGA: “O, benim birçok yönümden yalnızca biri. Hatta gerçekte kim olduğumun daha doğru bir tasviri bile olabilir. Düşüncelerimi özgürce ifade etmek için kullandığım birçok yöntemden sadece biri olduğu için, çok derin düşünmüyorum.”
R.S: D-2’daki “People”ı çok sevdim; çünkü bu şarkı, insanlığın geçiciliğiyle, özellikle de çeşitli deneyimlerden geçerken insan olarak değişme şeklimizle ilgiliydi. Son birkaç yılda, kendinle ilgili özellikle gurur duyduğun bir değişim ya da gelişme var mı?
SUGA: “Hepimiz değişiriz, ancak bazıları esas amaçlarımıza vs. bağlı kalmamız gerektiğini söyleyerek, değişimin kötü olduğunu söylüyor. Değişmek bizim doğamız ve şayet olumluysa, değişimin iyi olduğuna inanıyorum. Bu şekilde düşünmeyi öğrendiğim için de mutluyum.”
R.S: Şarkı söyleme becerilerini geliştirmek ve gitar öğrenmek için çalıştığından bahsetmiştin. Bunu yapman için sana ilham veren şey neydi ve nasıl gidiyor?
SUGA: “Dinlemeyi sevdiğim 90’ların halk sanatçıları gibi olmak istediğim aklıma geldi. Kendimi belirli bir türle sınırlamaya çalışmıyorum. Sadece yaşlandığım zaman, gitar çalarken şarkı söyleyebilmek istiyorum. Hepsi bu.”
R.S: V, Twitter’da paylaştığın video nedeniyle yaklaşan solo mixtape’inle ilgili birçok spekülasyon var. Klipteki blues havasına ek olarak, başka hangi türleri araştırıyorsun ve bu, kariyerin boyunca yayımladığın bütün şarkılardan çok mu farklı olacak?
V: “Şu anda birçok farklı türü araştırıyorum. Daha derin ve daha geniş bir yelpazede farklı şeyler deniyorum. Bu nedenle; benden daha önce duymadığınız tarzların yanı sıra, daha derinlikli şarkılar da olacak.”
R.S: Sanata ve fotoğrafa olan sevgin, müziğini de etkiliyor mu?
V: “Sanat, fotoğrafçılık, şu anki duygularım… Pek çok şeyden ilham alıyorum ve etkileniyorum. Ayrıca, anlık olarak ne hissettiğimi de yazdığıma emin oluyorum.”
R.S: Farklı ses tonunun yanı sıra, yüz ifadelerinle de çok etkileyicisin. Her ikisi de bir sanatçı olarak en güçlü noktalarından bazıları. Bu, senin doğanda olan bir şey miydi, yoksa çok fazla pratik ve bileyleme mi gerektiriyor?
V: “Birçok yüz ifadesini denedim. Çok çalıştım ve pratik yapmaya da devam ettim. Çeşitli türler aracılığıyla kendini ifade edebilecek biri olmak istiyorum.”
R.S: Jimin; V ile birlikte “Friends” şarkısında çalıştınız. Ruh eşim olarak nitelendirdiğim bir arkadaşa sahip biri olarak, bu şarkı bende çok yankı buldu. “Friends”i yazmak ne kadar sürdü ve bu ilişkiyi bir şarkıyla özetlemek zor muydu?
Jimin: “Şarkı yazma becerilerimiz hala çok iyi değil. Bu yüzden çalışmayı tamamlamak biraz zaman aldı. Ancak, ikimiz için de çok keyifli bir deneyim oldu. Eski anıları yad ettik ve bizim için değerli bir şarkı oluşturmak için onları tek tek şarkıya dahil ettik.”
R.S: Şarkıcı Jimin ile dansçı Jimin arasında bir fark var mı?
Jimin: “Olmasa da olur! Asla ikisinin ayrı şeyler olduğunu düşünmedim.”
R.S: Disiplinin ve sıkı çalışman, birçok kişinin sende gerçekten hayran olduğu özellikler. Seni, mükemmellik için çabalamaya motive eden nedir?
Jimin: “Bizi bekleyen hayranlarımız ve gelecekte daha da iyi bir sanatçıya dönüşmüş olan benliğimin hayali.”
R.S: Jin; “Epiphany” gibi şarkılar ve “Love Yourself” albüm serisiyle, bir sanatçı olarak kendini kabullenme ve özgüven konularına değinmek istemene ne sebep oldu? “Epiphany”deki sözler bile, “Sevmem gereken kişi benim” diyor. Kendini kabul etme yolculuğunda, şimdi kendini nerede görüyorsun?
Jin: “Kendini kabul etme ve özgüven, gerçekten ele almak istemediğim konulardı. Karanlık tarafımı açığa çıkarmak istememiştim ama başkanımız ve yapımcımız Bang PD ile konuşmak, açılmama yardımcı oldu. Sanırım, artık o yanımı kabul ettim ve kendimi anlamayı ve sevmeyi öğrendim.”
R.S: Boş zamanlarında dinlediğin favori müzik türleri neler? Onların, BTS tarafından icra edilebileceğini düşünüyor musun?
Jin: “En çok pop dinlemeyi seviyorum, ama aynı zamanda kendime hiç güvenmediğim bir tür. Yine de grup olarak pop müzik yaparken, doğal olarak ona daha fazla maruz kalıyorum.”
R:S: Bir yaşam felsefen ya da sloganın var mı?
Jin: “Mutlu Yaşa.”
R.S: Giderek daha da efsanevi dönüm noktalarına ulaştıkça, gelecek için hedeflerini nasıl belirliyorsun?
Jin: “Pek düşünmüyorum. Sevdiğim insanlarla aynı anı yaşıyor olmaktan yeteri kadar mutluyum. Carpe diem! (Anı yaşa!)”
R.S: RM; 2018’de ikinci solo mixtape’in “mono.”yu yayımladın. Bu albümde, 2015 yapımı ilk mixtape’in “RM”den çok farklı bir kırılganlık, açıklık ve yumuşaklık vardı. Solo sanatçı olarak, müziğindeki bu geçişten bahsedebilir misin?
RM: “mono’dan bu yana rengim ve kimliğim tamamen değişti. Fakat o dönemler, o karanlık ve tek renkli yanıma hitap etmek istemiştim. Umarım, hayatlarında benzer bir bölümde olan herkese huzur verir.”
R.S: “Namjooning” terimi, fandomda kendine zaman ayırmak ya da doğa yürüyüşlerine çıkmakla eş anlamlı hale geldi. ARMY’lerin sizden aldığı bu küçük, yararlı terimleri benimsemesi ve kendi hayatlarına dahil etmesi konusunda ne düşünüyorsun?
RM: “Çok minnettarım, ama aynı zamanda sorumluluk da hissediyorum. Müziğe başladım, çünkü hikayemi paylaşmak ve birçok insana olumlu bir etki yapmak istedim. Bu nedenle, sıkı çalışmamın ve çabalarımın sonuçlarını göstermeye devam edebilirsem onur duyarım.”
R:S: Kitap okumayı seviyorsun. Hiç kitap yazmayı düşündün mü?
RM: “Kitap okuduğumda, herkesin kendi uzmanlık alanına sahip olduğunu anlıyorum. Bir kitap yazar mıyım? Emin değilim, ama bir gün daha fazla bilgi ve deneyim kazandıktan sonra imkansız bir fikir gibi de görünmüyor.”
R.S: J-Hope; gençliğinden bahsederken, hem sanatından hem de verdiğin mücadelerden çokça bahsediyorsun. Peki; bugünün J-Hope’una bakan genç Jung Hoseok’u, en çok ne gururlandırıyor?
J-Hope: “Tutkum ve hayallerime yönelik sıkı çalışmam! Sahnede olmaktan başka bir şey istemedim. O nedenle, tutkunun beni bugün olduğum kişi yaptığını düşünüyorum.”
R:S: “Blue Side”, bize sanatının daha melankolik, yansıtıcı tarafına bir bakış sundu. Bu, gelecekte ayrıntılı olarak keşfetmek istediğin bir şey mi? J-Hope’un henüz sanatsal olarak açığa çıkarmadığı, daha karanlık bir tarafı var mı?
J-Hope: “İnsan olarak hepimizin gölgeleri olduğuna inanıyorum. Müziğin, bu karanlık tarafları güzelce ifade etmek adına bir mekanizma görevi görebilmesinden de mutluyum. Yeni türleri keşfederek ve hikayelerimi anlatarak, yeni şeyler denemeye devam etmek istiyorum. Şu anda hazırlanmak için elimden geleni yapıyorum. Lütfen merakla bekleyin.”
R.S: Jungkook, bunu yanıtlayacak doğru kişinin sen olduğunu düşünüyorum: Müzik harici konularda, içerik oluşturmanın en iyi ve en zor kısmı nedir?
Jungkook: “Her şeyden önce, renk ve bu rengi doğal bir şekilde ne kadar iyi sindirebildiğiniz en önemli şey bence. Ayrıca tanıdık ama alışılmadık bir yenilik bulmanın ve onu geliştirmeye çalışmanın önemli olduğunu düşünüyorum, ki bu her zaman zordur.”
R.S: Film yapım tarzına ilham veren medya türü nedir?
Jungkook: “Bana ilham veren belirli bir medya yok. Film yapım tarzımı etkileyen şey zaman. Eminim belirli girişimlerde bulunursam, içeriğimi geliştirebilirim. Ancak bir şeylerin doğal ve zahmetsiz olmasını tercih ederim. Yine de, sanırım hayatımın kendisi bana ilham veriyor.”
R.S: Hem “Begin” hem de “My Time”, BTS’le olan hayatına dair duygularını dürüst bir şekilde ifade ettiğinden dolayı, en sevdiğim şarkılardan ikisi. Üyelerle birlikte sahne ışıkları altında büyümek, seni nasıl bir birey haline getirdi? Ve bundan 10, 20 ya da 30 yıl sonra bile, seni nasıl şekillendireceğini umuyorsun?
Jungkook: “Üyeler, bana asla yetinmemeyi öğreten ve her daim gelişmem ve ilerlemem için beni etkileyen kişiler. Onlarla geçirdiğim zamanın; kişiliğimi, şarkı söylememi, dans etmemi ve film yapımcılığımı sürekli olarak şekillendirdiğini düşünüyorum. Elbette beni en çok etkileyen ARMY’ler oldu; ama sohbet etmek, sahnede performans sergilemek, yemek yemek, müzik kaydetmek gibi, üyelerle paylaştığım en basit şeyler beni bugün olduğum kişi yapıyor. Bence gelecekte de büyük bir rol oynamaya devam edecekler.”
R.S: “MAP OF THE SOUL O:NE” konserinde sahnede olmak nasıl hissettirdi? Bu “temassız”, çevrim içi konserlerin en büyük avantajı neydi?
Jimin: “Online konserimiz aracılığıyla ARMY’lerle buluşmaktan heyecan duyduk. Yüz yüze buluşabilsek daha da iyi olurdu, ama ekranlarda ARMY’leri görüp seslerini duyduğumuzda çok etkilendik. Onlarla aramızdaki boşluğu en aza indirgemek ve en yeni teknolojilerle desteklenen çevrim içi konser aracılığıyla, dünyanın dört bir yanından ARMY’lerle iletişim kurabilmek bir rahatlamaydı.”
R.S: MAP OF THE SOUL ON:E’ın prodüksiyonu olağanüstüydü. Canlı bir konserde mümkün olmayacak özel efektleri dahil ederek; izleyicilere, orada olmasalar bile unutulmaz bir deneyim yaşatmak için sınırları aştınız. Konserin en unutulmaz sahnesi hangisiydi?
V: “Inner Child performansım sırasında ARMY’leri görmek, beni çok duygusallaştırdı ve onları daha da fazla özlememe neden oldu.”
R.S: Pandemi, sanatsal sürecinizi ve gelecek albümünüzün oluşumunu nasıl etkiledi? Bu albümü, daha önceki albümlerinizden ayıran şey ne?
Jimin: “Pandemi, beklenmedik bir şekilde birçok orijinal planımızı bozdu. Ancak bize geri adım atıp, müziğimizin yanı sıra kendimize odaklanma fırsatı da sağladı. Bu eşi benzeri görülmemiş dönemde hissettiğimiz duyguları, yeni albüme yansıttık. Konsept geliştirme, kompozisyon ve görsel tasarım gibi genel prodüksiyon süreçlerinde de rol alarak, bir adım daha ilerlemeyi başardık.”
R.S: Yaklaşan albümünüz için neden “BE” ismini seçtiğinizden bahseder misiniz? Bu yeni dönem, BTS’in bu noktaya kadar evrimi hakkında ne söyleyecek?
Jin: “Bu albüm, şu anda içinde yaşadığımız zamanın günlüğünde yer alan bir sayfa gibi. ‘BE’ adı, ‘being’ten (olma/varoluş) geliyor ve şu anda hissettiğimiz samimi düşünce ve duyguları aktarıyor. Herkesin keyif alabileceği pek çok sakin şarkı ekledik. Bu nedenle, birçok kişinin yeni albümümüz sayesinde huzur bulacağını umuyoruz. Bence bu albüm, içinde bulunduğumuz dönemi müzikle temsil edebilecek sanatçılar olarak, bizlere daha da büyümek için bir fırsat verecek.”
R.S: Yeni bir albüm yayımlamak üzeresiniz, “MAP OF THE SOUL O:NE” ile yeniden canlı performans sergilediniz ve önceki çalışmalarınızla daha fazla dünya rekoru kırma ihtimaliniz var. Artık 2020’nin sonuna yaklaştığımıza göre düşünceleriniz neler? Vermek istediğiniz öğütler var mı?
J-Hope: “2020’nin planlandığı gibi gitmediği konusunda herkesin hem fikir olduğuna eminiz. Mevcut durum olmasaydı, dünya turuna çıkacaktık. Buna karşılık, ‘Dynamite’ı yayımlayabildik ve Billboard Hot 100’ün zirvesine ulaştık. Birçok iniş ve çıkış sayesinde, yeni albümümüz ‘BE’ aracılığıyla iletmek istediğimiz mesajın ‘Life Goes On’ (Hayat devam ediyor) olduğunu fark ettik. Hayranlarımızın, bu albümle şifa ve huzur bulabilmesini umuyoruz.”
Kaynak: The Rolling Stone
Güney Kore’de sanat hayatı başta olmak üzere, makale türüne girebilecek her içerik bu kategoride.