Kabul edelim ya da etmeyelim kpop bir müzik türü haline geldi, yabancı birçok sitede kpop için ayrı kategori bile var. K-pop deyince insanların zihninde hemen bir şeyler beliriyor. Sadece müzikal altyapı olarak değil, müziğin sunumu, o müziğin oluşturduğu alt-kültür diğer müzik türlerinden farklı. Madem kpop diğer türlerden farklı, peki neden son yıllarda “k-pop, a-pop’a benzemeye başladı” derken buluyoruz kendimizi? Değişen şey ne?
Aslında temelde pek bir şey değişmedi. Nasıl mı? Hadi bana k-pop tanımı yapın. Aklınıza ilk ne geliyor? Benim aklıma geleni söyleyeyim:
Kpop’ta farklı olan şey en baştan beri sadece kulağa değil göze de hitap ediyor olmasıydı. Kpop kitlesi şarkıları sadece dinlemiyor, izliyor. Ben kpoptan önce sevdiğim bir X şarkısının ille klibini de izlemeliyim dediğimi hatırlamıyorum mesela. Ama kpopta gruplar sadece şarkılarıyla var olamıyor. Kaliteli bir klip + etkileyici bir dans + tutacak bir konsept&styling.. Bu üçü olmadan bir albüm satabilir mi bir kpop grubu? Bir Sezen Aksu albümünü bu üçü olmadan indirebilirsiniz ya da bir Adele albümünü. Ama kpop’ta satan şey sadece müzik değil. Diyebilirsiniz ki “pop kültürünün doğası bu, a-pop da göze hitap ediyor”, bence hayır. Rihanna iyi bir klip yapmasa da şarkısını satar ya da anonim bir İngiliz şarkıcı klip+dans+konsept olmaksızın sadece insanların sevdiği bir şarkı yayınlayarak tanınıp sevilebilir. “Kpop’ta şarkılar kötü, sadece göze hitap ediyorlar” demek değil bu, içindeki ne nitelikte olursa olsun müziği hediye paketine koyup öyle satıyorlar. Mesela herhangi bir fandomdan birine “grubunu nasıl keşfettin?” diye sorsak “şarkıyı duydum çok hoşuma gitti, kim söylüyor bunu merak ettim öyle keşfettim” mi diyecek? Bence çoğu hayran öyle cevap vermeyecek. Çoğu kpop hayranı sevdiği gruptan “klip”leri veya “dans”ları sayesinde etkilendi. Grubun “konsept”ini sevdi, bir “üye” dikkatini çekti sonra grubu keşfetti. Bunların hepsi “göz”ün dikkatini çekiyor kulağın değil. Dolayısıyla kpopu en geniş hatlarıyla tanımlamak istesem sadece işitsel değil, öncelikli olarak görsel sonra işitsel odaklı müzik türü derim. Dolayısıyla kpop deyince akıllara ilk gelen şey müzikal altyapısı değil zaten. Değildi, hala değil. Kpop’ta ön planda olan hep müziğin sunumu ve alıcısıyla kurduğu ilişki biçimiydi…ve bu hala değişmedi. Eskiden de şimdi de bir kpop grubundan beklediğiniz şey klip+dans+konsept+şarkı, sevdiğiniz bir b-side şarkıya klip de gelsin istiyorsunuz, bir klibi izledikten sonra ilk merak ettiğiniz şey “acaba tam koreografi nasıl?” oluyor. Tüm bu istekler sadece şarkının kendisiyle mi alakalı sizce? Koca bir hayır. Çünkü biz bu türü bu görsel faktörlerin de işitsel ürüne eşlik ediyor oluşundan sevdik. Bu türü diğerlerinden ayrıştıran da bu özelliği oldu. Acayip özgün soundları değil.
Peki neden şimdi müzikal olarak özgünlük bekliyoruz?
Özgünlük dediğimiz şey ne? Ya da böyle bir şey mümkün mü? Cevap vereyim, tarihin hiçbir zaman diliminde ve hiçbir toprak parçasında ve hiçbir çalışma alanında özgünlük diye bir şey yok. Hiç olmadı. Çünkü bu dünyada üretilen her şey, bilgi de, sanat da, bilim de melezlenerek gelişiyor ve çeşitleniyor. “Arılık” denen şeyi hiçbir alanda bulamazsınız, aramayı deneyin bulamazsınız. “Arılık” doğanın kanunlarına aykırı. Bu sadece müzikte değil, sanattan, mimariye, hatta gastronomiye kadar geçerli bir durum. Arı sandığınız “şey” aslında –araştırdığınızda fark edeceğiniz üzere- arı değildir. Çünkü insanoğlunun tarih boyu devam eden etkileşimi, her alanda “birbirine karışma”yı beraberinde getiriyor, bunu zorunlu kılıyor. Misal, birileri bilmem hangi kıtada kahveyi keşfetmeseydi, Türkler onu şekerle pişirip Türk kahvesi yapamazdı. Türk kahvesi özgün mü? “Öz”ü kendine mi ait? Hayır ama farklı, diğerlerinden bir yönüyle ayrışıyor. Her alanda birileri mevcuttaki verileri kullanıp, onu yorumlayıp, üzerine kendinden de bir şeyler koyup yenisini üretiyor. Aslında herkes taklit ediyor. Çünkü taklit etmeden öğrenemezsiniz. Yeni bir şey üretmek için önce mevcut olanı kullanmanız gerekir. Kalemi kuvvetli biri çok okumuştur, yazdıkları önce okuduklarından izler taşır. Ya da bir tasarım yaparken –bir mimar olarak bunun okulda öğretilen ilk şey olduğunu söyleyebilirim- yapmanız gereken ilk şeylerden biri örnek bakmaktır. Hiç örnek bakmadan tasarım yapamazsınız. Çünkü evet, etkilenmek&esinlenmek zorundasınız. İnsanoğlu öncekilerden etkilenmeseydi, her seferinde başa sarıp sıfırdan başlıyor olurduk. Ama bu dünyada –ve tarihte- kimse sıfırdan “arı, özgün, saf, yepyeni” olanı üretmedi; var olanı daha iyi bir noktaya taşıdı, geliştirdi, değiştirdi. Bir şekilde kendinden önce yapılmış olanları kullandı. Bu özgün olmamak mı? Müzik tarihi denen birikim de bu gerçeklikten bağımsız değil. Her müzisyen kendinden önce bu mecrada olup, onda hayranlık uyandıran ezgileri kendi eserinde kullandı. Böyle böyle çeşitlendi müzik. Kpop da –ne 10 yıl önce ne de şimdi- müzikal altyapısı dolayısıyla kpop olmadı. Yani şuan kaybedildiği söylenen özgünlük eskiden de yoktu aslında. Hatta kpop’ı kpop yapan “dans+şarkı” birlikteliği bile özünde kpop’a ait değildi, Japonlara aitti ama dünyaya Japonlar değil Koreliler sattı bu sistemi. Pazarlama teknikleri de Korelilere ait değildi, onu da dışarıdan aldılar ama neticede farklı malzemeleri alıp kendileri birleştirip yeni bir şey ortaya koydular. Onlar sistemleştirip sattığı için onlarla anılıyor artık bu tür. “Öz”ü kime ait olursa olsun, ister Japonlara ister Amerikalılara ister Çinlilere, Koreliler sistematik bir çabayla bu türü belli bir noktaya getirdi. Dolayısıyla da dans+şarkı deyince akla Koreliler geliyor. Bu noktada “öz” kime ait önemli mi? Biri başlatmış, diğeri de alıp yürütmüş. Biri başlatmasaydı diğeri geliştiremezdi, dolayısıyla biri olmadan diğeri de olamazdı. Önemli olan ve fark edilmesi gereken de bu değil mi?
Kpop bir hediye paketiydi ve o paketin içindeki müziğin tınıları hep değişegeldi. Eskiden de özgün değildi şimdi de değil. Ama bu önemli de değil. K-pop’ı kpop yapan, bir müzik türü olarak ayrıştıran “sunum” faktörü hala aynı. Dolayısıyla aslında bu müziğin üreticileri nezdinde değişen bir şey yok, kendilerine ait paketin içine, o gün ellerinde ne varsa onu koyuyorlar. Eski ve yeni arasındaki değişim –bence- bu müziğin alıcı kitlesinde. Kitle değişti, büyüdü, çeşitlendi. Dolayısıyla ortam da değişti. Yani eskisi gibi olmayan şey kpop değil, kpop ortamı. Dolayısıyla ben şarkılardaki müzikal değişimden rahatsız olmuyorum. Hiçbir şey değişmesin demek bu dünyanın işleyişini hala daha anlayamamış olmak demektir. Çünkü her şey değişir. Değişmek zorundadır. Değişmeseydi biz çoktan sıkılmış ve terk-i diyar eylemiştik. Bu sadece müzik için değil hayatımızdaki birçok şey için geçerli. Değişim olmasaydı, hayatımız “sıkıcı” olurdu. Hala 10 yıl önceki şarkılar size veriliyor olsaydı şuan aynı heyecanla yeni bir şeymiş gibi dinleyebilecek miydiniz? Dürüst olmak gerekirse, özlediğimiz şey belki de o ilk tatlı keşif heyecanıdır. Fakat o ilk heyecanı tekrar yaşamak –zamanı geri sarmamız mümkün olmadığına göre- mümkün değil. Şuan keşfediyor olsaydınız aynı tatlı heyecanı belki de şimdi yaşayacaktınız kim bilir. “Eskiye özlem” içgüdüsel bir handikaptır, insan çoğu zaman eski daha iyi olduğu için eskiyi özlemez, şuandan memnun olmadığı için bir kaçış yeri arar. Her şey çok mükemmeldiyse değiştirme gereği de duyulmazdı zaten. Zira değişim sadece “arz”dan kaynaklanmaz, aksine “talep”ten kaynaklanır. Belli ki ürünlerin alıcısı olarak hep “farklı” olanı talep ediyoruz. “Aynı”lar bizi tatmin etmiyor. Hala öyle değil mi? Şuan bile hala farklı olanı arıyoruz ve “bütün gruplar birbirinin aynı” diyoruz. Bence değişimle ne kadar erken barışırsak süreci o kadar normalleştirmiş oluruz. Zira altı üstü bir müzik türü olan kpop’a gereğinden fazla misyon yükleme hali bu içine düştüğümüz. Bir an önce çıkabilmek dileğiyle. Saygılar.
Yazı: nasip
Sitemizin editörlerinin kişisel olarak hazırladıkları köşe yazıları.