FLARE, Kanada’nın moda dergisidir.
*UYARI* Bu makale, kendine zarar verme konusuna değiniyor.
Hemen hemen gece 4’tü ve kendimi panik içinde buldum. İki gün öncesinde büyükbabam vefat emişti. Her zaman en iyi arkadaşım ve en büyük destekçimdi ve onu kaybetmek, beni uçurumun kenarına itti. Kendime zarar vermek, depresyonumla başa çıkmak için kullandığım bir teknik olmamıştı hiç ama nedense o gece bu dürtü, son derece güçlüydü. Dikkatimi dağıtmaya ihtiyacım vardı. Bir an önce.
Müzik, müzik olmalıydı. YouTube’un ana sayfasına tıkladım ve orada, önerilerimde, BTS’in “I Need U”su vardı. Zaten bir K-Pop hayranıydım ama bu tamamen farklı bir deneyimdi. Hem şarkı hem de klip, en kötü durumunda hissettiğin o felç edici duyguyu somutlaştırıyordu. “Gökyüzü mavi, güneş çok parlak, gözyaşlarımı çok net görebilirsin yani” gibi sözleri duyduğumda mağlup hissetmenin nasıl bir şey olduğunu anladıklarını hissettim. Bu yedi yabancı benim deneyimlediğim bir şey hakkında şarkı söylüyordu ve hepimizin hissettikleri kötü olsa da böyle hisseden tek kişinin ben olmadığının farkına varmak bana güven verdi.
Jungkook’un herkesin içinde soyutlanması, Jimin’in küvete gömülmesi ve Hoseok’un ilaçları ateşe atması da dahil olmak üzere videonun görsel sembolizmi benzer bir şekilde üzücüydü ama aynı zamanda daha az yalnız hissetmemi de sağladı. O zamanlar dinlediğim K-Pop’ın çoğu hareketli ve mutluluk vericiydi, yani böyle bir savunmasızlık görmekte teselli edici bir şeyler vardı. Ve benim yaşadığım -ve yıllardır beni yabancılaştıran- deneyimler konusunda müzik yaptıkları gerçeği, bu yedi çocuğu sanatçı ve en önemlisi insan olarak merak etmemi sağladı.
Çocukluğumdan beri bir şeylerin yanlış olduğunu biliyordum
11 yaşımdayken, üzüntüden dolayı kendimi odama kilitlemek günlük rutinim olduğunda iyi olmadığımın farkındaydım. Sosyalleşmekte zor zamanlar yaşıyordum – sanki bir gösteri gibi geliyordu ve bir sohbeti devam ettirmek gibi basit bir şey bile tamamıyla darmaduman hissetmeme sebep oluyordu. Düzenli olarak kendime, “Neden mutlu olamıyorum?” ve “Benim sorunum ne?” diye soruyordum. Doğru düzgün oynayamadığım veya anksiyeteye* bağlı olarak sürekli saçlarımı yolduğum için çocuklar bana zorbalık yapardı. Acı içinde olmak ve bunun neden tuhaf karşılandığını bilmemek, çocukken yalnızca kendin olmanın neden bu kadar canını yaktığını anlamamaktan daha kafa karıştıran bir şey yoktur.
Şimdi bile sosyal etkileşimler konusunda sıkıntı yaşıyorum. Bazen ilişkilerimi kesiyorum. Aklım sessizleşiyor ve bir sohbete aktif olarak katılmaktan aciz oluyorum birdenbire. İnsanlar çoğunlukla bunu kabalık olarak algılıyor ama asıl olan şey, yeterince karışık olan kafamı bir arada tutmaya ve tamamen dalmamaya çalışmam sadece. Artık yetişkin olduğumdan depresyonum, beni kendimin en kötü eleştirmeni olmaya sürüklüyor. Çocukken cildimde veya saçımda kusur bularak bununla başa çıkardım ama artık sadece kendimde kusur buluyorum. Hep bir moda diyeti yapıyor, saçlarımı boyatıyor veya makyaj ve kıyafetlere bir ton para harcıyorum, sırf sevebileceğim birine dönüşebilmek çabasıyla.
Üniversitenin üçüncü yılında Fransız filozof Albet Camus’nün, “İnsanın her gün yaptığı en iyi şey intihar etmemeye karar vermektir.” sözünü okuduğumu hatırlıyorum. İşte tam olarak böyle hissediyordum. Ailemle bile sağlığımı konuşma konusunda yeterince asabiydim, psikiyatristi bir kenara bırakın. Böylece kişisel bakımın bir şekli olarak kendimi daha iyi hissetmek için bir şeylerle uğraşmaya karar verdim. O zamanlar hayalim olan şirkette staj yapıyor, güzel notlar alıyordum ve sevgiden başka bir şey göstermeyen harika bir grup insanla çevriliydim. Bunların hiçbirinin işleri daha iyi hale getirmediğini kabullenmek bencilce geliyordu, bu yüzden özgüvenli ve mutlu bir imaj yansıtmaya devam ettim, tamamen bir yalan olsa da.
K-Pop’ı nasıl keşfettim
Mutlu görünmeye çalıştıkça daha fazla acıyla dolup taştığımı hissediyordum. Bir sonraki yıl annem, hissettiklerimi ne kadar saklamak için çabalasam da bir şeylerin ters olduğunun işaretlerini fark etti. Beni yardım almaya götürdü ve mezun olmamdan aylar önce bana resmi olarak klinik depresyon* teşhisi konuldu. Psikiyatristim kişisel bakım için farklı yöntemler önermeye başladı ve daha iyi olmak, tekrar iyi hissetmek için her şeyi denemeye hazırdım.
Blog yazmaya, egzersiz yapmaya başladım ve hatta vegan* oldum. Daha sonra bir arkadaş, kişisel bakım yöntemi olarak K-Pop dinlememi önerdi. Bunu sevdim. SHINee’nin “View”u, arkadaş grubumun yaz marşı oldu ve bir başka sanatçı olan IU’ya takılıp kaldım.
Dili ne olursa olsun bu konuda kaygı duymadan müzik dinlemeye açık biriydim hep. İyi şarkı iyidir ve biz onları anlamadığımızda, şey, çeviriler boşuna yok. K-Pop, yeni bir kültür, yeni bir dil keşfetmede ve sonsuza dek minnettar olacağım arkadaşlarla bağ kurmanın yeni bir şekli olmada bana heyecan verdi. “I Need U” klibini ilk defa görene dek kendi çatışmam ile yüzleşmemi sağlayacağını fark etmedim.
K-Pop, akıl sağlığı konusunda pek açık değil – ama BTS öyle
K-Pop, konu “tartışmalı” olarak yorumlanabilecek herhangi bir tartışma konusunu açmaya geldi mi en cazip sektör değil. Sektörün işleyişine yabancıysanız, ünlülerin, bir diğer bilinen adlarıyla idollerin hiçbir negatif insan duygusu göstermemesi bekleniyor (acı dışında ki bu da kabul edilebilir). Ancak BTS, akıl sağlığından bahsetmekten çekinmedi hiç. İnsanı üzen düşünceleri, anksiyeteyi ve depresyonu biliyor ve anlayabiliyorlar.
Son zamanlarda yayımladıkları YouTube Red serisi Burn The Stage’de grubun en büyük üyesi Jin, “çok sık depresif” hissetmesine ve “karanlık bir yana” sahip olmasına rağmen daha genç üyeler için pozitif kalmaya çalıştığı konusunda içini dökmüştü. Grubun lideri Namjoon, kişisel anksiyetesine “gölge” diyor ve, “Aklımın diğer tarafındaki karmaşık hislerimin üstesinden geldiğimi söyleyemem ama her insan evladı, karanlığın kaçınılmaz ıssızlığına uyum sağlamak için yaslanabileceği bir yere ihtiyaç duyuyor gibi.” diye belirtiyor. Ve Yoongi, bilhassa solo albümü Agust D’de kendi akıl sağlığıyla ilgili yaşadığı çatışmaları dile getirdi.
Ama bir yandan da durumların daha iyiye gideceği konusunda hayranlarına güvence veriyorlar. Yeni albümleri LOVE YOURSELF: Tear’da grubun en genç üyesi Jungkook, “Kendin olmaktan nefret ettiğin bir günde, sonsuza dek yok olmak istediğin bir günde zihnine bir kapı inşa edelim.” ve “Seni teselli etmek, ilerlemeni sağlamak istiyorum, hüznünü ve acını sonlandırmak istiyorum. Bana en iyisini verdin, kendine de en iyisini vermeni istiyorum.” gibi dürüst sözlerin bulunduğu “Magic Shop” adlı şarkının yazımına ve yapımına yardımcı oldu.
Jungkook, Güney Kore’de son günlerde gerçekleştirdikleri geri dönüş gösterisinde, “Gerçeklikten kaçmak istediğinizde zihninizin kapısını açın. Orada bir Büyü Dükkanı ve biz yedimiz olacağız.” diyerek şarkının ardındaki anlamı açıkladı. BTS’in hayran kitlesinin bir parçası değilseniz çok büyük bir şeymiş gibi gelmeyebilir ancak bu şarkı, bizler için bir yaşamı kurtarabilir. Hayranlarının iyi olmasının, yedi üyenin hepsi için gerçekten önemli olduğu da başka bir hatırlatma.
Diğer BTS hayranları da yardım ediyor
Bu yüzden hiç karşılaşmasak da BTS’in ben ve kendini sevmeyi zor bulan her bir gence destek olduğunu biliyorum. Onları sevmek düşüncelerimi temizliyor, beni daha iyimser yapıyor ve karşıma çıkan tüm nimetlerin daha farkında olmamı sağlıyor. Yalnızca hayran kitlelerinin bir parçası olmak bile, kelimelere dökemeyeceğim daha büyük bir şeyin parçasıymışım gibi hissetmemi sağlıyor. Arkadaşım olan diğer hayranlar en yardımsever, şefkatli ve internette karşılaşabileceğiniz en neşeli insanlar. Hepsi hayatın değişik yollarından geliyor ve üyelerin yaptığı gibi her günü, dört gözle beklemeye değer kılıyor.
Bu yüzden Batılı röportajcılar kitlemizin kullandığı BTS’in ARMY’si lakabını çılgın -deli- hayranlar olarak yavan bir hale getirdiğinde sinirleniyorum. BTS, bizi güldüren ve sevimliliklerine içten çığlık attığımız neşeli bir yana sahip olabilir ancak kendilerini insan yapan yanlarını bize göstermekten de korkmuyorlar – ve bizim yanıt verdiğimiz de bu. Bunun ötesinde dünyanın dört bir yanındaki hayranlar, normal değilmişiz ve kendimizden utanç duymamız gereken bir lekeymiş gibi hissetmemize sebep olan akıl sağlığı konusunda daha dürüst oluyor. BTS’in bununla başa çıkmada nasıl yardımcı olduğu konusunda kendini dökmenin gerektirdiği cesaret o kadar övgüye değer ki bize duyarsızca çılgın diyen herkes utanç duymalı. Medya, ARMY’yi çılgın olarak etiketlediğinde BTS’i destekleyen ve iyi bir ruh halinde olmayan kişiler için bu kelimenin nasıl bir ağırlık ve leke taşıdığını iki defa düşünmeli. Tanrı aşkına BTS bile bunun ne kadar saçma olduğunun farkında ve kendi dilleri bile değil.
ARMY üyeleri de online düzenli olarak akıl sağlıklarıyla verdikleri kendi mücadelelerinin hikayesini anlatarak birbirlerine bu konuda yalnız olmadıklarını hatırlatıyor. Hatta kendimize dikkat etmemiz için günlük hatırlatmalar gönderiyorlar. Kimin daha seksi olduğuna ağzı sulanan, hormonları yerinde durmayan bir grup genç kız değil. Gerçek sorunları olan ve sadece sevgiden oluşan bir ailenin parçası olmak için toplanan gerçek insanlar onlar.
Geçen üç yıl boyunca BTS’in yeteneğinin ve kişiliğinin keyfini çıkarmak, kendi üzüntümden kaçmanın – ve yüzleşmenin- bir anahtarı oldu. Yalnızca onların müziklerini dinlemek, performanslarını izlemek veya röportaj ve programlarda kendilerine sadık kaldıklarını görmek, bana yalnız olmadığımı hissettiriyor. Bir gün son derece mutlu hissedip öbür gün sebepsizce acı çektiğini hissetmenin iniş ve çıkışlarının nasıl olduğunu biliyorlar. Ve onların müziğini dinlediğimde pozitif olmak daha da kolaylaşıyor.
Bangtan’ın en sevdiğim sözü Yoongi’nin kaleme aldığı, “Dertlerin, çiçek açmakla son bulsun.” sözüydü.
Umarım onlar da çiçek açar. Hepimiz için.
Kaynak: FLARE
Makale: Nezariel Scott
* Anksiyete, nedeni bilinmeyen, içten gelen, belirsiz, korku, kaygı, sıkıntı, kötü bir şey olacakmış duygusudur. Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
* Klinik depresyon, kişinin hayat kalitesini düşürerek onu yaşamdan tat almaz hale getirir. Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
* Vegan, hayvanlardan yapılan ürünleri yemeyen veya kullanmayan insanlara denir.
Sitemizin editörlerinin kişisel olarak hazırladıkları köşe yazıları.