Riddhi Chakraborty, Rolling Stones Hindistan’da yazar. Geçtiğimiz günlerde blogunda “Fandom Meşalesini Devretmek” adlı bir yazı paylaştı ve yazıda Tokio Hotel ve BTS’in ortak yanlarından bahsetti. Bu yazıyı sizinle paylaşmak istedik. Keyifli okumalar!
Geçen gece, Alman grubu Tokio Hotel’in video günlük serisi TokioHotelTV’nin bir bölümü olan “Bill’in Geneva’daki Özel Partisi!” videosunu tekrar izlerken BTS’in BangtanTV’siyle nasıl inanılmaz bir şekilde benzediğini fark ettim.
Evet, video kalitesi zaman içinde gelişti ve BangtanTV, THTV’nin 2007 veya 2008 bölümleri kadar utandırıcı değil. Ama ikisinin de özü aynı: THTV, Tokio Hotel’in günlük yaşamlarını takip etti, kişiliklerine bir ayna oldu ve eğlenceli, hakiki, ekstra ve şapşal halleriyle onlara aşık olmamızı sağladı – BangtanTV’nin bugün yaptığı gibi.
Aslında Tokio Hotel’in vokalisti Bill Kaulitz burada bana biraz BTS’ten Jin’i anımsatıyor:
Bunu sık sık düşündüm ve eğer Tokio Hotel’in Aliens’ı ve BTS ARMY’nin bir parçasıysanız iki taraf arasındaki büyük benzerlikleri fark etmişsinizdir – iki taraf da yerel ve uluslararası sahnede “değeri anlaşılmamış” gruplardı; bu fazlasıyla “dezavantaj” olan durum en büyük güçleri olup da onları zirveye götürmeden önce. İki taraf da içten video serileriyle yaşamlarını gözler önüne serdi ve birçok sanatçının yapmaya istekli olmadığı bir seviyede bizi içeri aldılar. Ayrıca iki taraf da güçlü, orijinal şarkı sözleri üzerinden hayranlarıyla güçlü bir bağ oluşturdu ki bu da onları nihayetinde global üne itti.
THTV ve BangtanTV bizi sahne arkasına, provalara, ödül törenlerinin ve kliplerin sahne arkasına ve hatta sanatçıların yaşamındaki en özel anlara götürüyor. İki grubun da personelleri, bu yolculuğun fazlasıyla bir parçası ve her şeyi güzelce yakalayıp düzenliyorlar. Bize bu kadar güvendiklerini bilmek, bu ayrıcalığa erişmek şanslı hissetmemi sağlıyor.
Benim için, Tokio Hotel ve BTS’in yaşıma çok yakın olması artı bir avantaj – çoğunluğumuz 20’li yaşlarda ve bu nedenle benzer düşünce şekillerine ve duygusal gelişime sahibiz. Yazılan şarkılar sıklıkla bunu yansıtıyor ve böylece benim gerçeklerime bir ayna görevi yapıyor.
Ergenlik dönemimde debeleniyordum. Birçok sosyal durumda dışlanmış biriydim ve Tokio Hotel’in lirizmi yalnız olmadığım konusunda bana güvence veren bir yardım eliydi (Kerala’daki okulumda o ürkütücü emo çocuklardandım yani üzüntü seviyesini siz düşünün). Her şeye sinirliydim, isyan etmek istiyor ve zamanın çoğunda saçlarımı yoluyordum. Tokio Hotel, böyle hissettiğim için deli olmadığımı gösterdi bana. İnsanlar seni anormal olarak etiketlese de seninle arkadaş olmayı reddetse de farklı olmak sorun değildir. Kendin ol ve başını dik tut.
Büyüyüp üniversiteden mezun olurken orada edindiğim birçok arkadaşlık sona geldi – BTS’in “RUN” klibinde resmettiğine benzer bir şekilde. Son senemizde grubumuz parçalandı ve hepimizi saran duygusal vakit, muazzamdı. Durumların tekrar asla aynı olmayacağını biliyordum ve çok derin bir depresyonun ağına takıldım, öyle ki yatağımdan bile çıkmaya halim yoktu. Sonunda sabah kalkacak gücü kendimde buldum ve bir an önce mezun olup oradan defolup gitmek için derslerime girdim.
Depresyon, 2015’in büyük bir çoğunluğunda benimle kaldı ama o senenin ilerleyen zamanlarında YouTube’da onlara denk geldiğimde BTS ellerimden tuttu ve sonunda beni depresyonun pençelerinden kurtardı. Bu sefer beni kurtaran farklı bir sanatçı olsa da yalnız olmadığımı tekrar anımsadım – arkadaşları kaybetmek hayatımızın bir parçasıdır ve üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin acısı kalır.
Bir sanatçıyla bu derece bağ kurmak güzel şey. Bu yüzden de birisinin sadece tek fandoma ait olabileceği fikrine inanmıyorum şahsen. Ayrıca tamamen farklı tarzlarda müzik yapan bir Alman grup ile bir Güney Koreli grubun çok benzer olabileceği fikri hoşuma gidiyor. Popülerlikleri, müziğin farklı dönemlerinde pik yapmış olsa da başarı örnekleri birbirine benziyor ve aynı ömürde bu olağanüstü sanatçıların yükselişini deneyimlemek beni hayrete düşürüyor.
Her şeyin bir döngüsü vardı ve yaşın büyüdükçe (ve sanatçıların yaşı büyüdükçe) bazı şeyler değişir. Bir gün daha genç bir sanatçı ve fandomu ön plana çıkar ve artık onların parlama ve büyüme dönemi gelir. Senin favorilerin; bir ilham noktası olur ve saygı duyulan, fantastik anılara dönüşür. Benim için BTS meşaleyi Tokio Hotel’den aldı ve bu aslında kötü bir şey de değil – bu, bana daha fazla güzel müzik ve aşık olacak daha fazla insan verdi. Kulağa utanç verici gelse de bu; bir ustanın, İlham Meşalesini başka bir ustaya devretmesi ve böylece bana yeni bir yol keşfetmemde yardımcı olabilmeleri gibi geliyor biraz. Hayatının neresinde olduğuna bağlı olarak meşaleyi tutan birçok sanatçı olabilir – G-Dragon, Eminem, Jay Park ve Lady Gaga; en çok ihtiyacım olduğu zamanlarda bana rehber olan şahsi kahramanlarım.
Başka bir grubu sevmemin, Tokio Hotel’in benim için ifade ettiği anlamları asla götürmeyeceğini vurgulamak önemli – anılar ÇOK değerli ve beni tanımlıyor. Tanrı aşkına logolarının dövmesi var üzerimde. Tokio Hotel, müzik habercisi olmamın sebebi. Çünkü bir gün onlarla röportaj kurmak hayalimdi ve geçen sene bu hayal gerçekleşti.
Aynısı BTS için de geçerli – bir sanatçıyı sevmek, diğerine olan sevgimi hükümsüz kılmıyor. Aslında bu, hayatımdaki mutluluk ve sevgi düzeyini arttırıyor. Tesadüfen 2017, BTS’in lideri RM ile konuşabildiğim bir sene oldu ve beni özüme kadar etkileyen insanlarla konuşmak, mutluluk vericiydi.
Yaşlanmak da, seni gelecekteki hikayelerden uzak tutacak değil. Yeni bir sanatçı ve fandom, sana dünyaları ifade edebilir. Tokio Hotel ve Aliens’a duyduğum sevgiye bir şeyin eşleneceğini asla beklemezdim ama BTS ve ARMY bana bunun yanlış olduğunu kanıtlayarak ileride hayatıma girecek ve bana ilham verecek olan sanatçıları dört gözle beklememi sağladı. Meşaleyi devretmek, bir şey kaybettiğin anlamına gelmez… Yalnızca daha fazlasına hazır olduğunu gösterir.
Kaynak: thisisridz
Sitemizin editörlerinin kişisel olarak hazırladıkları köşe yazıları.