Etkileyici bir film izlediğimizde, cast bölümü geçerken ağzımız açık ekrana bakarız, etkileyici bir kitap okuduğumuzda son sayfasını çevirmek istemeyiz ve Weightlifting Fairy Kim Bok Joo gibi gerçek anlamda etkileyici bir dizi izlediğimizdeyse, dizinin o samimi etkisinden uzun süre çıkamayız, finaline geldiğimiz de ise boşluğa düşmüş gibi hissederiz kendimizi.
2016 yılında K-Drama sektöründen adını duyuran birçok dizi geldi geçti. Gerçekten popüler ve kaliteli olanlar oldu, hayal kırıklığına uğratanlar oldu, sonuyla kalpleri kıranlar oldu… Ama Hiçbir dizi Weightlifting Fairy Kim Bok Joo kadar insanın içini ısıtamadı, kalbine dokunamadı. Hatta K-Drama tarihindeki hiçbir dizi bunu yapamadı. Belki biraz iddialı bir yaklaşım ama konu bu dizi olunca gönül rahatlığıyla iddialı olabileceğim efendim.
İlk bakışta sadece bir spor okulunda geçen, halterci bir kızla yüzücü bir oğlanın aşkını anlatan sıradan bir tipik Kore gençlik dizilerini anımsatsa da, dizi bu kalıptan çok daha fazlası. Senarist olayları ve konuyu öylesine farklılaştırıp gerçekçi bir biçimde harmanlamış ki, ister istemez dizinin o samimi aurasına kapılıyorsunuz.
Dizideki karakterler o kadar iyi yürekli yazılmış ki, bütün insanlar bunların yarısı kadar iyi olsa barış dolu bir dünyada yaşarız herhalde diye düşündürüyor. Amma ve lakin senarist bunu yaparken masal dünyası moduna kaçmadan, büyük bir gerçekçilikle yansıtmış bu durumu. Bana göre bu durum en odun insanın bile diziyi izlerken ‘ne kadar ponçiksiniz yav’ diyerek sırıtmasına neden olacak türden. Karakterler her insanın olması gerektiği gibi insanlık duygularını barındıran iyi karakterler. Hissettikleri duygular, davranışları ve bunların olayların etrafındaki dönüşü gayet gerçekçi bir şekilde izleyiciye yansıtılmış.
Diziye adını veren başrol karakterimiz Kim Bok Joo, annesini kaybetmiş, böbrek hastası babaya sahip, halterci bir kız. Gittiği spor okulunda insana böyle arkadaşlarım olsa sırtım yere gelmez dedirten Nan Hee ve Sun Ok adında kendisi kadar tatlı iki arkadaşlara ve eğitimine ve kendisine bir aile edasında destek çıkan bir koç ve bir profesöre sahip.
Bok Joo halterci olmasının getirileriyle beraber, az biraz kilolu, yemek yemeyi seven, eşofmanla gezen, umursamaz gibi gözüken bir sporcu olduğundan etrafındakiler tarafından kız olduğu unutulan bu karakterimiz, dizide normal bir şekilde bir adama deli gibi aşık oluyor, sadece onu görebilmek için bazı şeyleri hiçe sayıyor ve biraz pervasızca davranıyor. Makyaj yapıyor, güzel görünmeye çalışıyor. Aşkıyla işler yolunda gitmeyince de kendini, hayallerini ve ideallerini sorguluyor. Çünkü hala daha genç bir kız ve deli dolu bir ruhu var. Biraz uzaklaşmak istiyor bazı şeylerden, hayallerini sakin bir gözden geçirmek istiyor. Ve sonunda da sevilebilmek için illa çok da güzel olmamız gerektiğini gösteriyor bizlere.
İşte bu noktada birçoğumuzun zaman zaman yaşadığı boşluk ve bunalım dönemlerini buluyoruz Bok Joo’da. Gençlik dönemlerinde girilen bu dönemler Bok Joo üzerinde de bütün gerçekçiliğiyle yansıtılmış. Tüm bunlara rağmen Bok Joo’nun gerek aşkta gerekse sporculuk hayatında yapmak istediği şeylerde istikrarlı ve kendinden emin olması onun ne kadar da güçlü bir kız olduğunu ortaya koyuyor.
Bok Joo’nun bu sürecinde her daim yanında duran ve ona destek veren insanlar ve birbirleriyle olan iletişimleri diziyi eğlenceli ve samimi hale getiren noktalardan birisi.
Bok Joo’nun arkadaşlarıyla kardeşten öte oluşu ve arkadaşları Nan Hee ile Sun Ok’un tatlılığı diziyi samimi kılan öğelerden.
Bir de babasıyla olan ilişkisi var ki, herhalde beni en çok etkileyen sahnelerden oldu. Babasına düşkün olan her kızı da etkileyeceğine emin olduğum sahnelerdi bunlar. Böbrek hastası olan bir babanın kızına olan düşkünlüğü, onun için yaptığı fedakarlıklar ciddi anlamda kalbime dokundu.
(Gerçekten üzgünüm baba.)
(Ben daha çok üzgünüm.)
Bir de doğallığıyla, saflığıyla, aşkıyla hepimizin Samçoon’u (Korece’de amca demek) olan Bok Joo’nun amcası da diziye renk katan diğer bir yan karakterdi.
Diğer başrolümüz Jung Joon Hyung… Çocuk öyle güzel sevdi ki, dizinin bütün gerçekçiliğine inat, sadece o sevgisini izlediğimiz sahnelere özel, izlediğimiz şeyin kurgu olduğunu anladık. Annesi tarafından bir nevi terk edilen ve görüp görebileceğiniz en iyi kalpli karakterler -gerçi önceden de belirttiğim gibi dizinin her bir karakteri ayrı bi’ iyi- amcası ve yengesi tarafından öz evlat olarak benimsenmiş Joon Hyung, okulun yüzme takımında olan yakışıklı mı yakışıklı biri.
Annesinin gidişi kendisinde travma olarak kalan Joon Hyung, bunun etkisini her yarışında hissetmekte ve neşeli bir çocuk gibi gözükse de bu duyguları içinde yaşayan bir çocuk. bunların hiçbirini de amcasıyla yengesine yansıtmamaya çalışması aslında onun da ne kadar güçlü bir kişilik olduğunu gösteriyor bizlere.
Bok Joo ile çocukluk arkadaşı olan Joon Hyung’un içinde, Bok Joo’ya karşı küçükken duyduğu hisleri tekrardan filizleniyor.
Sürekli onu ‘tombik’ diye çağırması, peşinden ayrılmaması ve daha nice hareketiyle ilk başlarda Bok Joo’yu sinirlendiriyor ve aralarındaki Joon Hyung tarafından yaşanan tek taraflı arkadaşlık ilişkisi eğlenceli anlar yaşattırıyor.
Bok Joo’nun deneyimlediği ilk aşkında karşılaştığı zorluklarda ve kalp kırıklarında her seferinde Joon Hyung Bok Joo’nun yanında oluyor. Ona öylesine içten bir şekilde sevgi besliyor ki, izlerken erimemek elde değil.
Yemekler gibi onu neyin neşelendireceğini iyi biliyor.
Onu samimice tehlikelere karşı koruması(!) da ayrı bir gülümseme nedeni.
Halterci kızımız sarhoş olduğunda, onu tipik K-Drama klişesi sırta alma yöntemini değil de, başka bir yöntemi denemesi de, dizinin klişelere meydan okuduğu sahnelerden biriydi.
Ve de senaristin yine klişe sahnelere meydan okuyarak izleyenleri ters köşeye düşürdüğü sahneler de vardı.
Aralarındaki ilişki her bakımdan çok samimi. Hele ki Bok Joo’ya aşkını itiraf ettiği zamandan itibaren ağzımdan ‘bu kadar da güzel sevilmez ama’ nidaları döküldü.
(Senden hoşlanmamın bir sebebi yok. Senden hoşlanıyorum, çünkü senden hoşlanıyorum.)
Ve klişelerden uzak yaşadıkları aşkları, birbirlerin yanında büründükleri halleri Ve o andan itibaren izlediğimiz sahnelere rahatlıkla antidepresan etkisi oluşturuyor diyebiliriz.
Jonn Hyung’un Bok Joo’ya olan aşkını her daim kalplerle dile getirmsiyle,
Birbirlerinin yanında girdikleri ruh halleriyle,
Bok Joo’nun ayakkabısı olmayan Joon Hyung’u sırtında taşımasıyla,
Bazen komik ve eğlenceli,
Bazense en romantiğinden sahneleriyle, içimizi ısıtan bir aşk hikayesi izledik.
Yeri geldi dizinin içinde karakterlerle birlikte ağladık..
Yeri geldi dizinin finalinde oyuncularla birlikte…
Yeri de geldi bazı absürt sahnelerde güldük. Hatta çokça güldük.
Çok güzel arkadaşlıklara da şahitlik ettik.
İzlerken acıktık, iştahımız açıldı, benim gibi kimi izleyenler gece izlerken yediği abur cuburlar yüzünden kilo aldı.
‘Messi’yi sever misin?’ sorusu gibi flört yöntemleri öğrendik.
Ülkece geçirdiğimiz bu zor günlerde, iki aylığına, hafta da iki saatcik de olsa, Weightlifting Fairy Kim Bok Joo yüzümüzü güldürdü. Bu soğuk günlerde yüreğimizi ısıttı. Dizi de bazen kendimizi bulduk, bittikten sonra etkisinden çıkamadık.
‘Karakterleri belki de başka biri oynasaydı aynı etkiyi vermezdi’ olarak düşündüren oyunculara, hikayenin temeli senariste, yönetmene ve bütün çalışanlara her ne kadar sesimizi duymasalar da canı gönülden teşekkür ederiz. Bize sundukları bu sevimli dizi için…
Weightlifting Fairy Kim Bok Joo sizlerin kalplerinde nasıl izler bıraktı? Yorumlardan bizimle paylaşabilirsiniz.
Hazırlayan: Dilo
Sitemizin editörlerinin kişisel olarak hazırladıkları köşe yazıları.